1643
RHEA BREINER
Nefes almamı zorlaştıran korse beni iyiden iyiye bunaltırken bunun en küçük sorunum olduğunun farkındaydım. Daha bir tahta parçasına bağlanıp yakılmaya çalışalı bir hafta bile olmamışken şimdi korseden şikayet etmem de aslında iyi bir gelişme sayılırdı. Kendimi tahmin ettiğimden bile daha çabuk toparlamıştım.
"Rhea, biz Wyllym'la dışarı çıkıyoruz. İhtiyacın olan bir şey var mı?" diye sordu odama kapıyı bile çalma gereği duymadan giren Grey. Sessizce hayır anlamında kafamı salladım. Bunun üzerine odayı terk etmesini bekledim ama tam tersine bir süre ayakta durduktan sonra yanıma gelip oturdu.
"İyisin değil mi?" diye sordu endişeli bir ses tonuyla. Onu kısa süredir tanımama rağmen bu kadar ciddi bir şekilde soru sorması tuhafıma gitmişti. Ortamı daha da fazla tuhaflaştırmamak adına elimden geldiğince gülümseyip "Bu korseyi çıkarınca daha iyi olacağım." diye cevap verdim. O da gülümseyerek bana karşılık verdi ve birkaç adım atıp "Yardım etmemi ister misin?" diye sordu.
Cevap vermek yerine sırtımı ona döndüm. Yavaşça elbisemin sırtındaki ipleri çözmeye başladı. Bir süre sonra sırt kısmım tamamen açığa çıkmıştı. Grey'in elleri sırtımda belirli bir yol izlerken içim bir tuhaf oldu.
"Sırtındaki yaraların sebebini sorsam..." Ses tonu tuhaftı. Her zamanki alaycı tonunun yanına başka bir şey daha eklenmişti. Merak? Çekingenlik? Endişe? Tam olarak kestiremiyordum.
"Cadı olmamı kabullenemeyen bir babam vardı diyelim."
"Seni ifşa edenin o olduğu yönünde bir tahmin yapsam peki?" diye sorduğunda hala suratına bakmıyordum. Daha önce babam hakkında hiç konuşmamıştım, buna hazır mıydım, bilemiyordum.
Tam o sırada dün aramıza katılan küçük kız odaya girdi. İsmi tuhaf olduğu için hatırlamakta zorlandığım kız bizi görür görmez eliyle gözlerini kapattı. "Özür dilerim, şey yaptığınızı bilmiyordum." dedi.
Küçük kızın bakış açısından nasıl göründüğümüzü fark ettiğimde istemeden olsa da kızardım. Ama Grey bir anda kahkaha atmaya başladı ve ayağa kalkıp kızın yanına gitti. "Gözlerini açabilirsin Aretha çünkü sandığın şeyi yapmıyoruz."
Kız önce işaret parmağı ve orta parmağını aralayarak tam emin olamadan baksa da bir süre sonra elini çekti ve karşısında duran Grey'e baktı. "Ben sanmıştım ki... Özür dilerim yani. Neyse ben gitsem iyi olacak gibi. Siz de devam edersiniz şeyinize... Sohbetinize." dedi ve tam odayı terk etmeye hazırlanıyordu ki Grey onu omuzlarından yakaladı.
"Sen kal istersen çünkü ben zaten gidiyordum." dedi ve bana son bir bakış attı. Biraz önceki hali gitmiş yerine tekrardan o alaycı hali gelmişti. "Yani eğer seni boş ümitlerle kandırdıysam kusura bakma." dedi yandan gülerek.
"Dert etme, sarışınlar tipim değil zaten." dedim ona cevap verme gereği hissederek. Aslında tipimin ne olduğunu bilecek kadar çok erkekle arkadaşlık kurmamıştım, babam sağ olsun, ama ilk aşık olduğum erkek simsiyah saçlara sahip olduğu için geleceğimde de hep sarışın olmayan biriyle birlikte olacağımı düşünüyordum. Saçma bir düşünceydi belki biliyorum ama elimde değildi.
"Göreceğiz." dedi ve tek gözünü kırptıktan sonra odayı terk etti. Küçük kızla ilk kez baş başa kalmıştık ve bu durumun yarattığı tuhaf bir sessizlik hakimdi odaya. "İstersen gidebilirim." dedi, o da bu durumdan rahatsız olmuştu belli ki.
Aslında şu an kafamı yastığa koyup uyumak istiyordum çünkü kendimi nedensiz bir şekilde yorgun hissediyordum. Ama kafamı her yastığa koyuşumda aynı düşünceler beynime üşüşüyordu. Grey ve arkadaşları beni kurtarmasalardı ne olurdu?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NEW SOLDIERS (The Vampire Diaries - The Originals Fan Fiction) (Türkçe)
FanfictionMystic Falls'ta kabuslar gerçek oluyor. Karanlık gelecek daha da kaçınılmaz hale geliyor. Rayna'dan yeni kurtulan Stefan evine, Mystic Falls'a döndüğünde hiçbir şeyin bıraktığı gibi olmadığını görür. Kasabaya yeni baş belaları gelmiştir. Katheri...