RHEA BREINER
Gözlerimi açtığımda gri renkli tavan karşıladı beni. Etrafta kan kokusu vardı, ne olduğunu hatırlamak için birkaç saniye daha geçmesi gerekti.
Lanet olsun. Kai...
Yavaşça olduğum yerde doğruldum kanamam durmuştu ama etrafta bolca kan vardı, belli ki Kai inandırıcı olması açısından karnımı bir hayli deşmişti. Odaklanmaya çalıştım, plan... Ortada bir plan vardı sonuçta sadece uygulayan kişi değişmişti. Ağlamak, haykırmak istiyordum. Eğer Kai'ın başına benim yaptığım bu aptal plan yüzünden bir şey gelirse...
Doğrulduğumu fark eden bir Tox hemen yanıma çömeldi. "İyisiniz değil mi Bayan Zen?" diye sordu ve cevap vermemi bile beklemeden konuşmaya devam etti. "Merak etmeyin Bay Booker'ın peşinden aşağıya ekibimizi gönderdik, yakalanması yakındır. Ancak size birkaç soru sormamız gerekiyor bu gelişen durumla ilgili."
Kafamı kaldırıp kıza baktım. Pembe renkli saçları onu diğer Toxlara kıyasla çok daha sevimli gösteriyordu. Ama büyük ihtimalle diğerleri de bunu düşünmesin diye yaptığı göz makyajı yine de sevimliliğini saklamıyordu. Üstünde bordo bir ceket ve altında aynı renk kumaş bir pantolon vardı. Kız hala bir az önce bana söylediği şeye cevap alamadığı için gözlerini benden ayırmamıştı.
Kafamı sallayarak ayağa kalktım, kız yardım etmeye çalışsa da yardım istemediğimi tek bir el hareketimle gayet net bir şekilde belli ettim. Aklım hala Kai'daydı, odaklanamıyordum. Ama devam etmem gerekiyordu plana, bunu biliyordum çünkü eğer devam etmezsem sadece Lizzie'nin değil Kai'ın da sonu gelebilirdi. Ve ne kadar hızlı hareket edersem Kai'ın şansı o kadar artardı.
Kızı koridor boyunca takip ettim, Lizzie'nin sorgulandığı odanın tam yanındaki odanın kapısının önüne geldiğimizde kız durdu ve gözleriyle içeri girmemi işaret etti. Ama bunu yaparken mahçup olduğunun da farkındaydım çünkü hala beni önemli biri sanıyorlardı, tabii öğrenmeleri an meselesiydi. Ah, hayatımızın en saçma planını yapmıştık cidden.
Kızı rahatlatan bir bakış atıp içeri girdiğimde kız da peşimden geldi ve kapıyı kapattı. Gerçekten bir suçlu gibi sandalyeye oturmaktansa kıza hala kim olduğumu hatırlatacak bir tavırla kalçamı masaya yasladım ve kıza baktım.
"Bay Booker'ı buraya gelmeden önce tanımıyordunuz sanırım?" diye sordu kız hiç vakit kaybetmeden ben de ona ayak uydurdum ve hiç düşünmeden ona cevap verdim. "Genelde kontrole gönderilen kişiler birbirini tanımazlar, birinin diğerinden etkilenme ihtimalini en aza indirmek için."
Kız kafasını salladığında ben, bir yandan Kai'ın her saniye yakalanabileceği ihtimaliyle boğuşurken bir yandan da hem bu kızdan kurtulmanın hem de Lizzie'yi rahatça çıkarmanın bir yolunu düşünüyordum. Mikaelsonlara sürekli her şey kontrolümüz altında olduğunu, her şeyi planladığımızı söylemiştik ama işin doğrusu bir bok planladığımız yoktu. Ve işler tam da bu yüzden daha da sarpa sarmaya devam edecekti.
"Sizi bir süre daha burada tutmak zorundayız, güvenlik açısından."
Kızı dinlemiyordum bile, hala işe yarar bir şeyler bulmaya çalışıyordum. Aklıma sadece tek bir şey geliyordu, her ne kadar bunu yapmak istemesem de... Kızın hiç beklemediği bir anda ona doğru vampir hızıyla atılıp elimi göğsünden içeri soktum. Kızın ağzından kanlar süzülürken şaşkınlık içinde bana bakıyordu. Çenesinden akan kanlar koluma damlarken samimi olduğunu umduğum bir ses tonuyla "Üzgünüm." dedim ve kalbini yerinden söktüm. Gerçekten üzgündüm de. Elimde tuttuğum bu kalbi yere bırakırken de kendimi kötü hissettim, bana son derece kibar davranan bu kız sadece bir Tox olduğu için ölmüştü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NEW SOLDIERS (The Vampire Diaries - The Originals Fan Fiction) (Türkçe)
FanficMystic Falls'ta kabuslar gerçek oluyor. Karanlık gelecek daha da kaçınılmaz hale geliyor. Rayna'dan yeni kurtulan Stefan evine, Mystic Falls'a döndüğünde hiçbir şeyin bıraktığı gibi olmadığını görür. Kasabaya yeni baş belaları gelmiştir. Katheri...