ANGELIQUE FRAZIER
Lizzie, başı yere eğik bir şekilde mahkeme salonunda çıkarken gözlerimi ondan ayıramıyordum. Her şey çok çabuk olmuştu. Beatrix onu almaya gideceğini söylemişti ve bunun üstüne daha bir saat geçmeden, hiçbir dövüş ya da kavga izi olmadan sakince geri gelmişlerdi. Lizzie, sorgu odalarından birine konmuştu. Başı hep eğikti. Ağzını hiç açmamıştı. Sorulan sorular karşısında cevapsız kalıyordu. Umurunda değildi. Başına ne geldiği umurunda değildi.
Ida sorgu odasında önünde durmuş, masaya vurarak ona sorular sorarken bir kere bile hareket etmemişti. Yerinde zıplamamış, defalarca adı söylenmesine rağmen başını kaldırmamıştı. Ben ise olan her şeyi sorgu odasının camının arkasında Beatrix, Brody, Kady ve Clay ile birlikte izlerken, kendimi titrerken bulmuştum. Lizzie'nin soğuk tavrı ve tepkisizliği karşısında tüylerim diken diken olmuştu.
Olanlar konusunda Beatrix ve Brody'nin ne düşündüğü anlamak mümkün değildi. Henüz onlar ile bu konuda pek konuşamamıştık ama Luna'nın başlarına her zaman bela olduğunu biliyordum. Aynı zamanda bir mahkeme daha istemediklerine de emindim. Kady ise Lizzie'yi gördüğünden beri aynı onun gibi ağzını bile açmıyordu. Ailesi gözlerinin önünde dağılırken, her biri birbirinden kötü bir kaderle cezalandırılırken elinden izlemekten başka bir şey gelmiyordu.
Clay ise... Onunla Lizzie içeri girdiğinde olanlar hakkında konuşmadıkça aramız tuhaflaşıyordu. Lizzie'nin peşinden gitmek istemişti. Onu durdurabilirdi, biliyordum ama ben onu tutmuştum. Onu durdurmuştum. Bana şaşkınlıkla bakmıştı ama bir şey dememişti ve böylece ikimiz de Lizzie'yi kapıyı arkasından kapayarak gözden kaybolurken izlemiştik. O zamandan beri her şey tuhaftı. Ne düşündüğünü biliyordum.
Sorgulamanın ardından bir saat içerisinde Mahkeme toplanmıştı. Artık Liderler bile bıkmışlardı. Olayı uzatmadan Luna'da olduğunu gibi iki cümle ile Lizzie'yi Çukur'a göndermişlerdi. Onlar için bu kadar kolaydı işte. En son Lizzie'ye itirazı olup olmadığını sorduklarında Lizzie yine cevap vermemişti. Başını eğiyordu ama korktuğundan değil, kaderine boyun eğdiğinden değil. Sadece umursamıyordu.
Olabildiğince ifadesiz bir şekilde onun oturduğu yerden kalkışını izledim. Arkasında iki Tox'la kapıya doğru yürüyordu ve geldiğinden beri ilk defa başını kaldırdı. Şu ana kadar hiç çevresine bakınmamış olsa da nerede olduğumu biliyormuş gibi gözleri hemen beni buldu. Kısa bir bakıştı, ardından tekrar başını eğmişti. Bense oturduğum yerden onun gidişini izlemeye devam ettim.
Ardından mahkeme dağıldı. Önce Liderler, ardından da bütün Toxlar yavaş yavaş dışarı çıktı. Salondan çıkar çıkmaz bir el beni dirseğimin hemen altından tutarak geri çekti. Arkamı döndüğümde hemen dibimde duran ve bana tepeden bakan Clay ile karşı karşıya kalmıştım. "Konuşmamız lazım." dedi.
Biliyorum, biliyorum ama istemiyorum. Henüz değil.
Başımı sallayarak onayladım ve beni daha sessiz, diğer Toxlardan uzak bir yere sürüklemesine izin verdim. Beatrix ve Brody'nin ofisine gelmiştik. Bu konuşmadan sonra Lizzie'nin yanına gidecektim, ardından da Deveraux'nun. Neler oluyordu? Deveraux'nun haberi var mıydı olanlardan, öğrenmem gerekiyordu. İkisiyle de en son Josie haberini verdiğimde konuşmuştum. Sonra Lizzie'yi tekrar gördüğümde Merkez'in koridorlarında koşuyordu.
Clay kapıyı arkamızdan kapadıktan sonra her önemli odada bulunan ve burada da ahşap masanın üzerine yerleştirilmiş olan, dışarıdan içeriyi dinlemeyi imkansız kılan basit bir büyüydü yaptığı. Yaktığı otları tekrar tabağa attı ve bana döndü. Ben ise o solumda kalacak şekilde odaya dönerek çalışma masasının üstüne dayamıştım kalçamı. Bir süre o da masaya yaslanarak bekledi, kollarını göğsünde kavuşturmuştu. İkimiz de bu konuşmayı yapmak istemiyorduk.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NEW SOLDIERS (The Vampire Diaries - The Originals Fan Fiction) (Türkçe)
FanficMystic Falls'ta kabuslar gerçek oluyor. Karanlık gelecek daha da kaçınılmaz hale geliyor. Rayna'dan yeni kurtulan Stefan evine, Mystic Falls'a döndüğünde hiçbir şeyin bıraktığı gibi olmadığını görür. Kasabaya yeni baş belaları gelmiştir. Katheri...