RHEA BREINER
Rüzgar suratımı tatlı tatlı okşarken sokakta tek başıma yürümeye devam ettim. Yanımdan geçenler korku dolu bakışlarla bana ve siyah kazağımda bile gözüken kan lekesine bakıyorlardı. Ben ise onların bakışlarına aldırmadan yürümeye devam ettim.
Gitmem gereken ve gidebileceğim tek bir yer vardı. Enzo'nun yanından ayrılmak istememiştim ama o da diğerleriyle, özellikle Elena ve Kai'yla, aynı ortamda bulunmak istememişti. Bunun üzerine kendimizi ormanın ortasında dertleşirken ve ağlarken bulmuştuk. Onu bu halde görmek beni paramparça etmişti, bu kadar etkilenmemin sebebiyse bunların sorumlusunun kendim olduğunu bilmemdi.
Her ne kadar Enzo dahil neredeyse herkes bunun benim suçum olmadığını söylese de öyle hissetmekten alıkoyamıyordum kendimi. Kendime fazla güvenmiştim. Muqalad'ı kolayca alt edebileceğimi sanmıştım. Herkese onları küçümsediklerini söylerken asıl küçümseyen ben olmuştum ve şimdi benim yüzümden birini kaybetmiştik.
Enzo yalnız kalmak istediğini belirtince de soluğu burada bulmuştum, artık gözüm kapalı yürüyebilecek kadar ezberlediğim bu sokakta.
Evin önüne vardığımda ise tam olarak beklediğim manzarayla karşılaştım. Grey merdivenlere oturmuş, gökyüzüne bakarak sigarasını içiyordu. İçeriden gelen seslerden anladığım kadarıyla Lizzie ve Angelique de içerideydi. Grey'i yalnız bırakmak istemişlerdi belli ki.
Onu tanıyordum, hepimiz tanıyorduk. En az benim kadar kendini suçlu hissettiğini biliyorduk ve benim malikanenin orada kendimi kaybetmem onun canını sadece daha çok yakmıştı, bundan emindim. O yüzden gelmiştim buraya.
Geldiğimi fark ettiğini biliyordum ama yanına gitmek için bana bakmasını bekledim. Bana küstüğünü düşünmüyordum, bazılarının aksine, ama yine de ondan onay almak istemiştim. Bir süre orada durup onu izlediğimi fark edince gözlerini bana çevirmeden yanına gelmemi söyledi.
Yavaş adımlarla merdivenlere yürüyüp yanına kıvrılana kadar bakışlarını gökyüzünden ayırmadı. Sırtını tırabzana yaslamış, ayaklarını merdivenin çapraz doğrultusunda uzatmıştı. Ben de ayaklarının bittiği yerin hizasında bir yere oturmuştum, ne çok yakın ne de çok uzak.
"Özür dilerim." dediğimde sonunda bana baktı. Her zamanki gibi yine tepkisini kestiremiyordum ama bana bağırmaya başlayacağını düşünmüyordum. Tabii bu Grey'di, her şey olabilirdi.
"Ne için?"
Sigarasının izmaritini merdivene atarken gerçekten sorduğu sorunun cevabını merak ediyormuşçasına bana bakmaya başladı. Belki de gerçekten merak ediyordu. Peki ben ne için, hangisi için özür dilemiştim?
"Çukur'dan Josie'yi çıkaramadığımız için." Bu cevabım üzerine kaşlarını çatarak bana bakmaya başladı. Beklediği cevap bu değildi sanırım. "Lizzie'nin dövme almasını engelleyemediğimiz için, Bonnie'yi kurtaramadığımız için ve sana o an sinirle bağırdığım için."
Gülümsedi. Bu dediklerim üzerine gülümseyeceğini düşünmemiştim ama peki. Kesinlikle iyi bir tepkiydi bu, sonuçta. İçin için bunların hepsinin onu yediğini biliyordum ve bunları sesli dile getirmenin onun için daha kötü olabileceğini düşünmüştüm, gülümseyeceğini değil. Ama gülüşünün ardındaki hüzünü saklamaya çalışmıyordu da, o da oradaydı. Pişmanlık, öfke, suçluluk... Hepsi oradaydı.
"Korktum bir an, Ka'mya'yla arkandan iş çevirdiğim için özür dilerim kadar eskiden başlarsan diye."
Bunun üzerine ben de gülümsedim. Bugün ilk kez gülümsemiş bile olabilirdim. Ama onun da bu bütün esprili olma çabasının sadece beni rahatlatmak için olduğunu biliyordum, içinden gelerek yapmıyordu bunları. Zaten sahte gülümsemesi de kısa sürede soldu, uzun bile sürmüştü aslında.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NEW SOLDIERS (The Vampire Diaries - The Originals Fan Fiction) (Türkçe)
FanfictionMystic Falls'ta kabuslar gerçek oluyor. Karanlık gelecek daha da kaçınılmaz hale geliyor. Rayna'dan yeni kurtulan Stefan evine, Mystic Falls'a döndüğünde hiçbir şeyin bıraktığı gibi olmadığını görür. Kasabaya yeni baş belaları gelmiştir. Katheri...