JOURDAN "JUDD" KAEL
Toxlar her zaman intikam alır.
Kendisi söylemişti. Ölmeden sadece birkaç saat önce Jac bunu kendisi söylemişti. Bir şeyler olacağını biliyordu. Ben de biliyordum. Toxlar tabii ki intikam alacaktı, onlardan birini öldürmüştük. Bana bunları söyledikten sonra ben de kafamı sallayarak onaylamış ve cevap vermiştim. Ona kendime yeni bir aile bulduğumu ve birini kaybetmeye hazır olmadığımı söylemiştim.
Bundan yaklaşık dört saat sonra ölmüştü.
Kendini en güvende hissettiği yerde, kendi evinde öldürülmüştü. Zamanı geri alarak katilinden kaçmış, kendisini odasına kapamıştı. Yatağın kenarında yere düşmüş ve kalan son gücüyle yarasının üstüne bastırmıştı ellerini.
Yattığı yer kanla kaplıydı, kan her yerdeydi. Rhea ile birlikte seçtiği yatak örtüsünün üstünde hafifçe yırtılarak açılmış mavi, boş bir zarf vardı; arkasında da ıslandığı için boyası akmış bir D harfi. Yastıklardan biri düzgünce duruyordu, öbürü de zarfın hemen yanındaydı. Cam açıktı ve oda serindi.
Bu sahne gözümün önünden gitmiyordu, başka bir şey düşünemiyordum. Kapı kolundan elime bulaşan kanı yıkarken bile gözümde Jac'ın kanla kapı elleri canlanıyordu. Sonra aklıma onları umutsuzca karnına bastırışı geliyordu. Elimden akan kırmızı su ise, halıya akan gibiydi.
Tuvaletin kapısı çaldı. "Judd?" Rhea'ydı. Malikaneden aceleyle çıktıktan bir süre sonra endişelenip beni aramaya çıkmıştı. Jac'ın evine geldiğinde ise ben yatak odasındaydım. Ne kadar süre orada durmuştum bilmiyorum ama orada öylesine durmuştum. Hiçbir şey düşünmeden. Sadece beklemiştim, Jac'ın kalkmasını ve gidip üstündeki kanı temizlemesini. Ama boşunaydı. Kalkmamıştı. "Judd? Görmen gereken bir şey var."
Ellerimi lavabonun iki yanına yasladım ve aynada kendime baktım. Yüzüm ifadesizdi. Saçlarım dağınıktı. Ağlamıyordum. Ama sebebi erkekler ağlamaz gibi saçma bir takıntı değildi. Ağlayamıyordum. Daha çok anlayamıyordum, idrak edememiştim olanları. Ölü gibiydim resmen.
"Judd? Gerçekten." Kapıya daha sert bir şekilde vurdu. "Önemli."
Aynaya arkamı dönerek kapıya gittim. Kapı koluna uzandım, soğuk kapı koluna değince aklıma Jac'ın odasının kapısı geldi. Kapı kolu onun kanıyla kaplıydı. Kapı kolunu çevirdim ve kapı açtım. Rhea karşımda duruyordu.
Sarı saçları örülmüştü ama neredeyse tamamen bozulmuştu örgü. Saçları yüzünün kenarlarından sarkıyordu. Mavi gözleri yaşlarla parlıyordu ve kızarmıştı. Sivri burnu da aynı şekilde. Ağlamamak için kendini tutuyormuş gibi dudaklarını birbirine bastırmıştı.
Titreyen eliyle bana bir kağıt uzattı. Kağıt dörde katlanmıştı ve belli ki bir zamanlar beyazdı. Şimdi ise kıpkırmızıydı, kan kırmızısıydı. Jac'ın yatağında duran zarfı düşündüm. İçinden çıkan şey bu muydu? Deveraux mu göndermişti bunu? Jac cebine sıkıştırmış olmalıydı, sonuçta kana bulanmıştı.
Hiçbir şey demeden mektubu aldım. Kan kuruduğu için kağıt sertleşmişti. "Okudun mu?" diye sordum.
Kafasını salladı. "Evet ama ne yazdığını bilseydim önce sana verirdim." dedi. Kaşlarımı çatarak ona baktım. Açıklama yapmadan arkasını döndü ve uzaklaştı. Salvatore Malikanesi'nin koridorlarında gezerek bahçeye çıktım. Ellerim ceplerimdeydi ve kafamı yerden kaldırmamıştım. Hiç kimse ile göz göze gelmek istemiyordum. Ne ara buraya geldiğimizi bile hatırlayamıyordum.
Ormana doğru ilerledim ve evden yeterince uzaklaştığıma emin olduktan sonra sırtımı bir ağaca yasladım. Kendimi yere bıraktım, elimde sıkı sıkı tuttuğum mektubu açtım. Mektubun içinde ne yazdığını merak etmeme rağmen, bunu okumak... Jac'ın özeline girmek gibi geliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NEW SOLDIERS (The Vampire Diaries - The Originals Fan Fiction) (Türkçe)
FanfictionMystic Falls'ta kabuslar gerçek oluyor. Karanlık gelecek daha da kaçınılmaz hale geliyor. Rayna'dan yeni kurtulan Stefan evine, Mystic Falls'a döndüğünde hiçbir şeyin bıraktığı gibi olmadığını görür. Kasabaya yeni baş belaları gelmiştir. Katheri...