Bölüm 131

93 6 0
                                    

RHEA BREINER

Konuşmaktan ağzım kurumuştu. Ortamı tuhaf olmaktan kurtarmak için sürekli bir şeyler anlatıyor, insanları rahat ettirmeye çalışıyordum. Genelde söyleyeceklerim tükenmiyordu ama aklıma o anlık bir şey gelmediğinde de yardım isteyen gözlerle Enzo'ya bakıyordum. Bu küçük sohbet grubumuzdaki kimseye karşı nefret beslemeyen, benim dışımdaki, tek kişiydi o.

Kai, benim bu çabalarımı görmesine rağmen pek yardımcı olmuyordu. Geldiğinden beri Bonnie'ye ara sıra attığı bakışlar ve gülümsemeler Bonnie'yi oldukça rahatsız ediyor gibiydi. Belki de buraya gelmeden önce Kai'a birbirinizin üstüne atılmadığınız sürece aranıza girmeyeceğim demem onu biraz bu konuda teşvik etmişti. Aslında karşısındaki Bonnie dışında başka biri olsa asla rahatsız olmazdı bu küçük bakışlardan, her şey onların tuhaf geçmişleri yüzündendi. Bu konu ise benim dahil olmaktan sonuna kadar kaçtığım bir konuydu.

Kai'ın bir melek olmadığını, hatta zamanında çok kötü şeyler yaptığını biliyordum ve onu bu konuda savunmuyordum. Sadece bugün aynı şey olsa eskiden yaptığı şeyi yapmayacağını biliyordum. Ayrıca bu odadaki kimse kendisinin bir melek olduğunu iddia edemezdi zaten. Geçmişte Kai'ın yaptıkları, hiçbir şey sayılabilecek şeyler yapmıştım ben. O yüzden de bu konuya çok fazla girmek istemiyordum. Eğer bir gün girmek zorunda kalırsam da biri sevgilimdi, hangi tarafı tutacağım belliydi. 

Mutfağa girdiğimde buzdolabını açtım ve her zaman soğuttuklarını bildiğim şişelerden birini aldım. Bardakların ben bıraktığımdan beri yerinin değişmediğini düşünerek en soldaki dolabı açıp elime ilk gelen bardağı aldım. Soğuk su boğazımdan akana kadar gerçekten ne kadar susadığımı fark etmemiştim. 

İkinci bardağımı içerken Kai'ın mutfağa geldiğini duydum, artık adım atışından tanıyabiliyordum onu. Bardağı tezgaha koyup arkamı döndüm ve kalçamı tezgaha yasladım. Neden burada olduğunu anlamak için ona bakıyordum ama o sadece gülümsemekle yetindi. Birkaç adım atarak yanıma geldi ve üzerimden eğilerek dibinde biraz su kalan bardağımı aldı. 

"Su içmeye gelmiştim." dedi bardaktaki son yudumu içtikten sonra. Bardağı omzumun üstünden tezgaha geri bırakırken açıkta olan omzuma minik bir öpücük kondurdu. Geri çekildiğinde yüzü yüzümün en fazla bir karış uzağındaydı. Tezgaha yasladığı elini yavaşça elimin üstüne koyduğunda "Şu an bizi duyamadıklarını düşünüyorum." dedi.

Kai geldiğinde yapmıştım bizi duymamalarını sağlayacak büyüyü. Sonuçta Kai'ın ağzından ne çıkabileceği asla belli olmuyordu. Ayrıca bu kadar vampirin olduğu yerde son derece kullanışlıydı ki Freya'nın da salonda sohbet ettiğimiz bir noktada bunu yaptığını fark etmiştim. Göz göze geldiğimizde ise birbirimize gülümsemiştik. Büyünün en güzel tarafı vampirler tarafından kolayca fark edilemiyor oluşuydu. Ama eğer benim gibi hem vampirseniz hem de bu büyüyü sık kullanan biriyseniz o zaman çok kolaydı anlaması.

Cevap vermek yerine gülümsediğimde o cevabı anlamıştı zaten.  

Elimin üstünde duran eli bir anda belime kaydı ve beni kendine doğru çekti. Bu ortamda öpüşmemiz ne kadar uygundu bilmiyordum ama dudaklarımız birleştiğinde düşündüğüm her şey yok oldu. Ben de ellerimi onun boynunun arkasında birleştirdim.

"Bu elbiseyi daha sık giy bence."

Bunu neredeyse dudaklarını ayırmadan söylemişti, karşılık olarak sadece gülümsedim. O sırada Blanca'yla birlikte Kai'ı kaçırdığımız günü hatırladım. Birbirimizin büyüsünü emmeye çalıştığımız sırada hissettiğim o tuhaf duyguyu, çekimi. Her onu öpüşümde hissediyordum o duyguydu, kaderimiz o gün çizilmişti sanki. 

NEW SOLDIERS (The Vampire Diaries - The Originals Fan Fiction) (Türkçe)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin