RHEA BREINER
"Bu fikri pek onaylamadığımı bilmelisin." dedi Grey belki de beş yüzüncü defa. Gözlerimi devirmemek için kendimi zor tutuyordum. Grey'e dönerek kalçamı mutfak tezgahına dayadım.
"İnan bana, Lizzie'yi öldürmeye çalışmıyor artık. Ayrıca bu konuda senden de benden de daha çok şey biliyor." Kaşlarımı çatıp artık rahatlamasını umdum. Sabahtan beri aynı şeyi tartışıyorduk. "Bak onu güvenliği için endişelendiğini biliyorum ama-"
"Haklı olarak Rhea."
"Ama," diye devam ettim dediklerini görmezden gelerek. "Kai öyle biri değil, en azından artık öyle değil. Ayrıca sadece ben bile onu tek başıma rahatça halledebilirken senle birlikteyken hiçbir şey deneyemez bile, tamam mı?"
"Rhea, onun bir sıkıntı yaratacağını düşünmediğimin farkındasın, değil mi?" Gözlerini kıstı ve uzun uzadıya bana baktı. Ne? Sesi sakindi ve dediği şeyden sonra kaşlarını çatıp bana bakmaya başlamıştı. Aptal mısın der gibi bakıyordu.
"Ne yani, üç gündür bunu tartışıyoruz ve şimdi Kai ile bir sıkıntın olmadığını mu söylüyorsun?"
"Kai'ın hala hasta bir pislik olduğunu düşünüyorum ama böyle bir şey olmayacağını biliyorum." Son cümleyi söylerkenki soğukluğu beni bile rahatsız etmişti. Bir süre ikimizde sessiz kaldık ama benim hala anlayamadığım bir şey vardı.
"Bir dakika, o zaman sıkıntı ne?"
"Lizzie." Kaşları daha da çatılmıştı, alnı kırışıklarla doldu ve mutfakta volta atmaya başladı. "Bu konuyu ona açmak sıkıntılı, Josie için kendini ortaya atacağından korkuyorum. Ya da bunu yapmasa bile, vicdan azabı çekecek. Bunu ona yaşatmak istemiyorum."
"Ama söylemek zorundasın."
"Farkındayım, söyleyeceğim de ama daha önce de dediğim gibi hoşuma gitmiyor." Ben daha bir şey diyemeden mutfaktan çıktı ve ben de orada üç gündür tartışmamızın konusunu nasıl yanlış anladığımı düşünerek dikilmeye devam ettim. Bu çocuk cidden tuhaftı ve yaşlandıkça daha da tuhaflaşmaya başlamıştı.
Ben kendime kahvaltı hazırlayıp mutfaktan çıkmayı başardığımda, Grey çoktan evden çıkmıştı ve Lizzie de hala uyuyordu. Büyük ihtimalle gecenin geç saatlerine hatta sabahın ilk saatlerine kadar kitap okumuştu. O yüzden onu rahatsız etmek istemedim. Bunu yerine salona geçtim, kahvaltımı yaptım ve Grey'e nerede olduğunu soran bir mesaj attıktan sonra evden çıktım.
Yaklaşık on dakika sonra cevap verdi.
İşlerim var.Bunu o ciddi sesi ile söylediğini duyar gibiydim, yine de ekrana gülümsemekten alıkoyamadım kendimi.
Kai'a haber vereyim mi?Bu sefer çok daha çabuk cevap verdi.
Eğer ona bu kadar uzun süre katlanabileceğini düşünüyorsan, ver.Sokakta kendi kendime kahkaha atarak insanlar tarafından deli damgasını da yedikten sonra Kai'ı aramaya karar verdim. Ona o kadar katlanabilir miydim? Bilmiyorum ama kesinlikle onu daha fazla görmek ile ilgili bir sıkıntım yoktu. Şu an, kesinlikle Salvatore Malikanesi'nde yaşarken olduğundan daha rahattık ama daha sık görüşmemiz söz konusu değildi. O yüzden belki..? Yani neden olmasın?
Bunları düşünürken elimde evirip çevirdiğim telefonun kilidini açtım ve rehbere girip Kai'ın adını buldum. Adını görür görmez yüzümde oluşan aptal gülüşü fark eder fark etmez ara tuşuna bastım ve telefonu kulağıma götürdüm. Uzun bir süre açmayınca kapatmak için kulağımdan uzaklaştırmıştım ki onun o her zamanki sesini duydum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NEW SOLDIERS (The Vampire Diaries - The Originals Fan Fiction) (Türkçe)
FanficMystic Falls'ta kabuslar gerçek oluyor. Karanlık gelecek daha da kaçınılmaz hale geliyor. Rayna'dan yeni kurtulan Stefan evine, Mystic Falls'a döndüğünde hiçbir şeyin bıraktığı gibi olmadığını görür. Kasabaya yeni baş belaları gelmiştir. Katheri...