ELIZABETH "LIZZIE" SALTZMAN
Salvatore Malikanesi'nden kaçalı neredeyse bir hafta olmuştu. Onları aramam gerektiğini biliyordum, özellikle de Caroline'ı. Ama yapamıyordum, ne zaman telefonu elime alsam ani bir panik bütün vücudumu ele geçiriyordu. Ben de telefonu geri bırakıyor ve arama işini sonraya erteliyordum.
Hem burada tamamen kendimize ait bir düzen kurmuştuk. Rhea, Deveraux ve ben. Evet, tuhaf bir üçlüydük. Çoğu zaman onların konuşmalarında dışarıda kalıyordum ve tam neler olduğunu çözdüğümü düşündüğümde başka bir konuya geçiyorlardı ama bu çok da umurumda değildi. Çok konuşkan değildim zaten şu sıralar, konuşmak istediğimde ise ikisi de benim için orada oluyorlardı.
Rhea, Deveraux'ya çok yardımcı oluyordu. Özellikle Jac konusunda, ben D'yi üzmeyi asla kaldıramadığım için asla bu konuyu açmazken Rhea böyle bir filtreye sahip değil gibiydi. Hala Deveraux, Jac'ın adını duyduğunda yıldırım çarpmışa dönüyor ve bir anda ifadesizleşiyordu ama Rhea yavaş yavaş bunu değiştirmeye başlamıştı. Jac'dan sık sık bahsederek Deveraux'nun olanları atlatmasına gerçekten yardımcı oluyordu. Ayrıca ben de Jac ile ilgili birçok şey öğreniyordum bu sırada. Deveraux, Jac ile beraber geçirdikleri zamandan hiç bahsetmese de Rhea anılarını anlatmaktan asla çekinmiyordu.
Bazen Judd'dan, Jac'ın kardeşinden, bahsediyordu ama genelde bu cümleler sinirli aşağılamalar veya zaman zaman küfürler ile son buluyordu. Ama sanırım öfkesini dışarı atması Rhea için de iyiydi. Yani sanırım? Aynı zamanda on beş yıl öncesiyle ilgili başka şeyler de öğrenmiştim.
Deveraux'nun sehpa üzerinde duran telefonunun ekranı gelen mesaj ile aydınlandığında ben salonda koltukta yatmış, Rhea'nın bana önerdiği bir kitabı okuyor, bir yandan da Rhea'nın canı çektiği için bir anda kilo ile aldığı çikolatalı kurabiyelerden yiyordum. Rhea ise yaklaşık yarım saat önce hiçbir şey demeden dışarı çıkmıştı. Bize söylemediği bir sevgilisi olduğundan şüphelenmeye başlamıştım ama henüz bunu soracak cesareti bulamamıştım. O kadar yakın olmadığımızda değil sadece Rhea'nın ters bir anında gelip anlamsız bir öfkeye kurban gitmemek için. Deveraux ise verandaya oturmuş bilgisayarında bir şeyler bakıyordu. En başta yanıma oturmuştu ama sonra sigara yakınca ona içeride sigara içmeyi yasakladığımı söylemiştim. O da hafifçe gülmüş ve kraliçemiz ne diyorsa, dedikten sonra kıstığı gözleriyle bana son bir bakış atıp dışarı çıkmıştı.
İlk mesajı takmadım, hatta ikinciyi de ama üçüncüden sonra merak etmeye başlamıştım. Koltukta oturur pozisyona geçtim. Eğer eğilip bakarsam Deveraux'nun özel hayatına burnumu sokmuş olur muydum? Belki ama önemli bir şeyse gidip Deveraux'yu çağırmalıydım. Önemsiz bir şey ise ikimizin de rahatını bozmaya değmezdi, değil mi?
Sehpanın üstüne eğildim ve telefonun ekranın bir göz attım. Mesajların hepsi kayıtlı olmayan bir numaradandı. Gerçi Deveraux hiçbir numarayı kaydetmiyor ve hepsini ezberliyordu. Bunun tuhaf ve gereksiz olduğunu söylediğimde ise bazen alaycı bir bakış atıyor bazen de omuz silkiyordu.
Acil buluşmamız lazım. diyordu ilk gelen mesajda.
Önemli, lütfen tak. Mesajı atan her kimse Deveraux'nun telefonu takmama özelliğinin farkındaymış gibi hissediyordum. Ama kimdi?
Toxlar ve Josie ile ilgili konuşmamız lazım. Lütfen, cevap ver. Buradan her zaman çıkamıyorum ve şu an vaktim var.
Son mesajı okuduğum gibi telefonu elime aldım ve hemen ayağa kalkıp kapıdan dışarıya fırladım. Deveraux, ani açılan kapıdan irkilmiş gibi durmasa da gözlerini bana dikmiş ve neyim olduğunu anlamaya çalışıyor gibi bakıyordu. Eğilmeden telefonu kucağına attım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NEW SOLDIERS (The Vampire Diaries - The Originals Fan Fiction) (Türkçe)
FanficMystic Falls'ta kabuslar gerçek oluyor. Karanlık gelecek daha da kaçınılmaz hale geliyor. Rayna'dan yeni kurtulan Stefan evine, Mystic Falls'a döndüğünde hiçbir şeyin bıraktığı gibi olmadığını görür. Kasabaya yeni baş belaları gelmiştir. Katheri...