Bölüm 95

93 6 3
                                    

LUNA TRAMBLEY

Bu dünyada her yerde kış olur, kar yağar ama Kanada'daysan bu kış değil soğuk bir cehennem olur senin için. Dizimin üstüne kadar gelen kar ile boğuşa boğuşa Montreal Mystic Falls binasına vardım. Winnipeg'den buraya atanalı çok olmamıştı ve bu binayı her görüşümde nefesim kesiliyordu. Winnipeg'deki o derme çatma hastaneden sonra burası kendimi çok daha iyi hissetmemi sağlıyordu. Oradaki hastanenin yeraltı kısmında uzun süre çalışmaktan dolayı kendimi bir fareden farksız hissetmeye başlamıştım. Neyse ki biraz şantaj işimi görmüştü ve şimdi buradaydım, Montreal'de.

Her ne kadar bunun için sevinsem de Kanada, Toxların en işe yaramaz olduğu yerdi. O yüzden bir süre daha burada kaldıktan sonra kendimi bana layık bir yere atacak ve orada hak ettiğim değeri bulacaktım.

Binaya girdiğimde koltuklara oturmuş bir ellerindeki sıra numarasına bir tepede yanan numaraya bakan onlarca insanı gördüm ve onlara acıdım. Bu hayattaki en büyük sorunları belki bankadan kredi alıp hayatlarını devam ettirmeye çalışmaktı. Hiçbir şey bilmeden, hiçbir amaca hizmet etmeden ölüp gideceklerdi. Kimseyle fazla göz göze gelmeye çalışmadan sadece çalışanların binebildiği asansöre doğru yürümeye başladım. Üstünde ne kadar sadece çalışanlar yazsa da aslında bize özel bir asansördü ve yer altına ulaşmamızda kolaylık sağlıyordu, Winnipeg'deki hastanenin aksine.

"Madame excuse-moi. Est-ce que tu peux m'aider?"

Bir anda önüme fırlayan bu kadına bakıp kafamı anlamadığımı belirtmek amacıyla salladım. Fransızca konuşan herkesten ciddi anlamda nefret ediyordum, kusuyormuşçasına konuşan ve kendilerini herkesten üstün sanan insan grubu. Montreal'in tek kötü tarafı bu insanlarla eskisinden daha çok muhatap olmak zorunda kalmamdı.

Yoluma hızlı adımlarla devam ederken bu sefer önüme başkası atladı, tam söylenmek üzereydim ki karşımdakinin kim olduğunu fark ettim.

"Selam kuz." dedi en rahatsız edici sen tonuyla kuzenim, benden çok daha tecrübesiz olmasına rağmen benden üst bir konumda olan kuzenim. Zorla da olsa gülümsedim. Gülümsememin sahte olduğunun farkındaydı, zaten onu sevmediğimin de farkındaydı. Onun da beni çok sevdiğini sanmıyordum, kesinlikle benim burada olmamı bir tehdit olarak görüyordu. Ah, onu şuracıkta boğabilirdim.

"Hey Ryan, erkencisin bugün."

Benimle birlikte asansöre doğru yürümeye başladı ve cevap olarak da sadece omuz silkti. Asansöre bindiğimizdeyse herhangi bir tuşa basmamıza gerek yoktu, gidebileceğimiz zaten tek bir yer vardı.

Kapılar açıldığındaysa etrafta koşuşturup duran Toxları görünce şaşırdım. Normalde hiçbir zaman bu kadar hareketli olmazdı ortalık. Belli ki önemli bir durum vardı. Ryan'a yan gözle baktım, neler olduğunu bildiğinden çok emindim ama o sanki sıradan bir günmüş gibi kafasını telefonundan kaldırmıyordu.

Biz asansörden çıktığımızda bize doğru gelmekte olan Jonathan'la göz göze geldim. Bugün her zamankinden de yakışıklıydı. Sarı saçlarını düzgünce taramış ve toplamıştı, sadece önemli günlerde taktığı siyah kemik gözlüğünü takmıştı. Siyah pantolon üzerine giydiği beyaz gömlek ve taktığı siyah pantolon askısı onu çok daha ciddi bir görünüme büründürmüştü ve bu haliyle neredeyse mükemmeldi. Ama bu giyinişinden de anlayabileceğimiz üzere gerçekten önemli biri gelmişti.

Ryan kafasını sonunda kaldırıp Jonathan'a gülümsedi. "Çok şık olmuşuz bugün." İşte bir Merkez lideriyle nasıl konuşacağını bilemeyen saygı yoksunu kuzenim. Jonathan'ın yerinde olsam direk kendi grubumdan atacağım bu kuzenimi Jonathan nedense çok seviyordu. Zaten Ryan'ın bu kadar yüksek bir mevkide olmasının başka açıklaması olamazdı. Liderin asistanı gibi bir konumdaydı sanırım.

NEW SOLDIERS (The Vampire Diaries - The Originals Fan Fiction) (Türkçe)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin