Pansy sabırsızlıkla toplantının bitmesini bekliyordu. Karanlık Lord'a ne diyeceğini bir türlü kesinleştiremiyordu. Derken ana salonun büyük meşe kapıları ardına kadar açıldı. İsmini bilmediği ölümyiyenler hararetli bir tartışma içinde dışarı çıkıyordu. Pansy'nin anne ve babası salondan en son çıkanlar arasındaydı.
"Pansy! Ah tatlım nerdeydin sen?" Diyen annesi koşarak kızına sarıldı. Ardından babası sarıldı ama pek istekli bir sarılış gibi değildi.
"Bende sizi özledim anne." Dedi Pansy babasına imali bir bakış atarak.
"Kızım ne işin var burda?" Diye sordu bu sefer babası
"Ben...şey...b.ben artık Hogwarts'ta okumak istemiyorum. Öğreneceğim herşeyi öğrendim. Burda sizin yanınızda olmak istiyorum."
"Ama Karanlık Lord sana bir göre.." cümlesini tamamlayamadan Bay Parkinson araya girdi.
"İşte benim kızım. Bizim izimizden Lord'a hizmet etmek için bıraktın ha. Lord buna sevinecektir. Tıpkı benim gibi. Lakin..."
"Biliyorum baba. Lord bana Hogwarts'ta gözlemci olmamı , Potter ile ilgili öğrencilerden ve öğretmenlerden bilgi sızdırmamı istedi. Ama..." Pansy sözünü bitiremeden tüylerini ürperten bir ses duydu.
"Ama ne küçük Parkinson? Potter hakkında birşey öğrendin de onun için mi geldin?" Diye sordu Voldemort soğuk bir ses tonuyla. En son gördüğü halinden çok daha solgun görünüyordu.
"Lord'um. Üzülerek söylüyorum ki şatoda Potter hakkında hiçbir şey öğrenemedim. Profesörler öğrencilerle ders dışında iletişimde bulunmuyor ; Potter Hogwarts'ta ayrıldığından beri Gryffindor'lular tarafından korkak ilan edilmiş durumda. Diğer binalarda tüm söylentilere inanmış durumda. Potter sizin kudretiniz karşısında korktu ve şatodan kaçtı. Kimse farklı birşey söylemiyor."
"Hmm...söylenti ha. Söylenti..."
"Söylenti derken tabi ki gerçek olan bu. Potter korkağın tekidir lord'um. Sizden o kadar korkar ki en nihayetinde kaçtı." Dedi Pansy ve başını saygıyla eğdi.
"Söyle bakalım ne istiyorsun?"
"Lord'um ben...ben sadık bir ölümyiyeniniz olarak kabul görmek ve size hizmet etmek istiyorum. Bunun ehemmiyetinin Hogwarts'ta ki görevimden daha fazla olduğunu düşünüyorum. Tabi sizin kararınıza bağlı Lord'um." Konuşması sırasında Voldemort'un yüzüne bakma cesareti bulmuştı.
"Cesursun. Pek çok ölümyiyenim benimle böyle açık konuşamaz."
"Affedin Lord'um. Saygısızlık ettim."
"Önemi yok. Bize katılmanın ardında başka bir sebep olduğu seziyorum nedense. Yanılıyor muyum?"
"Aslında bir sebep daha var Lord'um. Malfoy Slytherin'e ihanet etti. Potter'ın yanında olarak hem size hem de Slytherin'e ihanet etti. Bir zamanlar dostumdu. İhanetinin bedelini ödemesini istiyorum. Onu bulmak ve size getirmek istiyorum."
"Evet...evet. Malfoy. Kanına ve atamız Slytherin'e ihanet etti. Şüphesiz ki cezasız kalmayacak. Gözlerinde ki kini ve intikam ateşini görebiliyorum kızım. Aramıza , kazananların tarafına hoşgeldin. Artık bir ölümyiyensin. Dövmeni yakında alırsın." Dedi Voldemort ve ağır adımlarla yukarı kata giden merdivenlere yönelidi ve gözden kayboldu.
Pansy derin bir nefes aldı. İçinden bunu da atlattım diye haykırıyordu.
"İşte benim kızım." Dedi Bay Parkinson kızına sarılarak. Ardından Voldemort'un peşinden gitti."Kızım. Canım kızım. Emin misin bunu yapmak istediğine. Bu yoldan geri dönüş yok biliyorsun."
"Biliyorum anne merak etme. Ben burda sizinle birlikte olmak ve Lord'uma hizmet etmek istiyorum o kadar."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Altın Dörtlü? ~ Dramione ~ NextGen
FanfictionDraco son anda Voldemort'un Dumbledore'u öldürme emrine karşı gelir ve ölüm yiyenleri Hogwarts'a sokmaz. Hayatı tehlikede olan Draco daha fazla Hogwarts'ta kalamaz ve kendini Harry Ron ve Hermione ile birlikte zorunlu bir şekilde Grimmauld 12 numar...