(Bu bölüm 2 smut içerir. Başına ve sonuna *** ekledim. İsteyen geçebilir ama bölüm neredeyse komple Smutdan oluştuğu için okumazsanız hikayede kopukluk olabilir 😀 iyi okumalar.)
-
***
Draco imzalaması için bazı evrakları Hermione'ye götürmüştü. Odada yalnız kalmalarını bekledikten sonra kendini koltuğa rahatça bıraktı."Şu Hope meselesini Harry ile konuştun mu?" Diye sordu Hermione.
"Konuştum. Gerek yok dedi. İnsanların tepkisini gereksiz yere üstümüze çekmemeliyiz falan filan dedi. Anlayacağın Hope'u etrafında olabildiğince az görmek istiyor."
"Öyle mi? O zaman Hogwarts'a gitmesine izin versin. Böylece etrafta olmaz değil mi?"
"Herm...aşkım. Bunun söylediğin kadar kolay olmadığını biliyorsun. O bir ölümüyiyen. Eski veya değil. Üstelik bir Lestrange. Bir şekilde kim olduğu ortaya çıksa sence ne olur?"
"Kimse bir Lestrange'ın varlığından haberdar bile değil. Bir sorun olmaz. Neyse ben Ginny ile konuşayım. O ikna eder nasıl olsa."
"Peki o zaman. Benim burda işim bitti. Bugün ne daha fazla evrak işi yapacak kafam kaldı ne de ölümyiyenleri araştıracak enerjim. Eve geçiyorum ben." Dedi Draco ve kapıya yöneldi. Hermione arkasından seslendi.
"Draco...bugün birşeyi unutmuyor musun?"
"Eee...hayır. Ne saçma soru bu?" Diye güldü Draco ve odadan çıktı. Geride sinirli ve bir o kadar da kırgın Hermione'i bırakmıştı. Kendi kendine söyleniyordu bir yandan çıkmak için hazırlanırken.
"Aptal...nasıl unutabilirsin. Bizim için özel bir gündü güya. Zaman geçtikçe romantizm de biter derlerdi de inanmazdım." Son olarak çantasını da koluna taktıktan sonra ofisinden çıktı. Kapıyı açtığı gibi karşısında ona gülümseyen Draco'yu gördü.
"Cidden unuttuğumu mu sandın?"
"Ne?" Anlam verememişti Hermione. Draco yaklaşıp yanağına öpücük kondurdu.
"Seni ilk öptüğüm günü unuttuğumu mu sandın? Ormanda, ölümyiyenlerden kaçarken, hortkuluk avında, çadırın hemen önünde."
"Ben...unuttun sandım. Bilmiyorum...son zamanlarda çok meşgulsün. Belki de unutmuşsundur diye düşündüm."
"Bu günleri kutlamak her ne kadar ergence olsa da sana dair hiçbirşeyi asla unutmam." Dedi Draco. Elini Hermione'nin beline yerleştirmiş ve kendine doğru çekmişti.
"Bu gece için ne planladın peki?" Diye sordu Hermione.
"Şey...bilirsin işte. Güzel bir akşam yemeği...başbaşa, şık bir restoranda." Dedi Draco. Hermione kulağına fısıldadı.
"Neden yemek kısmını geçip direkt seviştiğimiz kısma gelmiyoruz?"
"Hermione Malfoy...aklımdan geçeni okudun resmen. Sen kimsin ve benim karıma ne yaptın? Hadi gel...sana bir sürprizim var." Dedi Draco ve elinden tutup bakanlıktan çıktılar. Cebinden asasını çıkardı ve Hermione'ye gözlerini kapatmasını söyledi.
"Neden?"
"Kapat işte. Sürprizi ifşa ettim bari heyecanı kalsın." Dedi Draco. Hermione gözlerini kapattığı anda cisimlendiler. Geldikleri yer açık bir alandı. Hafif rüzgar esiyordu ve yaprak kokusu geliyordu. Bir kaç adım ilerledikten sonra gözlerini açmasını söyledi. Hermione gözlerini açtığında inanamadı. Buraya en son 20 yıl kadar önce gelmişti. Biraz önce Draco'nun bahsettiği, ilk öpüştükleri yere gelmişlerdi.
"İnanmıyorum Draco. Aynı çadırı nerden buldun?"
"Eh...biraz uğraştırdı ama sevindiğine göre çabalarıma değmiş."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Altın Dörtlü? ~ Dramione ~ NextGen
FanfictionDraco son anda Voldemort'un Dumbledore'u öldürme emrine karşı gelir ve ölüm yiyenleri Hogwarts'a sokmaz. Hayatı tehlikede olan Draco daha fazla Hogwarts'ta kalamaz ve kendini Harry Ron ve Hermione ile birlikte zorunlu bir şekilde Grimmauld 12 numar...