Aradan 1 hafta geçmişti. Harry'nin sağ elindeki yara tamamen iyileşmişti. Ama kalbindeki yaralar iyileşecek gibi değildi. Herkes yas tutuyordu. Yoldaşlığın güvenli evlerinden birindeydiler lakin artık hiçbir yer onlar için güvenli değildi ama gidecek bir yer bulamayacak kadar yorgun ve üzgündüler.
Harry en yakın dostunu düşünmeden edemiyordu. Büyücülük dünyasına adım attığından beri her zaman yanında olmuş ; arkasını kollamıştı. Birbirleri için ölürlerdi. Ron'da aynen öyle yapmıştı ama Harry kabullenemiyordu.
"Olamaz. Hayır olamaz... Ron ölmüş olamaz." Diyerek ortamdaki derin sessizliği bozdu.
"Harry... Yapma böyle. Bizi de üzüyorsun. Gözümüzün önünde öldü. Sende biliyorsun." Dedi Draco. Hermione ona susmasını işaret ediyordu.
"Ne gördüğümüz umrumda değil. Ölmemiş olabilir. Ya ölmediyse. O zaman...o zaman onu orada bırakmış oluruz. Onu arkamızda bırakmış oluruz."
"Öldüren lanetten kimse kurtulamaz Harry." Dedi Hermione sessizce.
"Biliyorum...biliyorum ben sadece...sadece bu fikre tutunmak istiyorum. O benim kardeşimdi. Kardeşim..." Dedi Harry ve yavaştan ağlamaya başladı.
Uzun bir sessizliğin ardından Pansy konuşmaya başladı.
"Düşündüm de..."
"Ne düşündüğün şuan hiç umrumda değil Parkinson." Dedi Harry yine teselli edileceğini varsayarak.
"Düşündümde. Belki yardımcı olabilirim."
Tüm gözler Pansy'e dönmüştü.
"Ne demek istiyordun?" Diye sordu Draco.
"Benim sizinle birlikte olduğumu kimse bilmiyor. Saldırıya uğradığımız gecede kimse beni görmedi. Hava zifiri karanlıktı. Düşündümde... Belki Malfoy Malikanesine gitsem. Annem ve babam ordalar her ne kadar Karanlık Lord onları benim yüzümden öldürmekle tehdit etsede ona itaat ederler. Eminim hala oradadırlar ve ben gidip af dilensem ; ölümyiyen olmayı kabul etsem belki Ron hakkında birkaç şey öğrenebilirim."
"Saçmalık. Seni görmüş olabilirler. Gider gitmez seni öldürmeyecekleri ne malum? Ayrıca Ron öldü. Koyun şunu kafaniza artık." Diye çıkıştı Draco
"Heey... Hani siz dosttunuz artık. Öldüğünü kabulleniyorsun hemen. "
"Ben sadece başka kimseye birşey olmasın istiyorum."
"Biraz mantıklı düşününce Weasley'i öylece öldürmeleri bana hiç mantıklı gelmiyor?"
"O da ne demek Pansy?" Diye sordu Hermione
"Düşünsenize. Elinize Potter'ın en yakın arkadaşını geçiriyorsunuz ama hemen öldürüyorsunuz. Çok saçma. Weasley'den çok ama çok faydalı şeyler öğrenebilirler. Ben olsam kesinlikle öldürmezdim. Bellatrix'te aptal değildir. Karanlık Lord'un en güvendiği ölümyiyenlerinden biri sonuçta."
"Haklı olabilirsin. Bellatrix çok kurnazdır. Ama senden böyle birşey isteyemeyiz. Kendini ateş hattına atıyorsun resmen." Dedi Harry düşünceli bir şekilde.
"Ah öyle mi? Afedersiniz Bay Potter ama ben kimseden izin istediğimi hatırlamıyorum. Bir planım var ve bunu gerçekleştireceğim. Eğer Ron'u öldürmüşlerse en azından birkaç işe yara bilgi öğrenebilirim. Şu hortkuluk dediğiniz zımbırtılarla ilgili birşeyler de öğrenebilirim belki kim bilir?"
"Casus olmak istiyorsun yani? Ne kadar tehlikeli olduğunun farkında mısın?" Diye sordu Hermione
"Tehlike benim göbek adım. Unuttun mu ben Slytherin'im."
Draco gülümsedi.
"İyi de sen Ron'dan nefret edersin. Neden?" Diye sordu Draco
"Çünkü artık bir taraf seçtim. Voldemort'a karşı birşeyler yapmayacaksam taraf seçmemin ne anlamı var ki? Bunu yapmak istiyorum. Weasley için değil? Kendim için."
"Ben...ben minnettarım Pansy. Bu yaptığının bizim için anlamı çok büyük." Dedi Harry
"Bizimle nasıl iletişime geçiceksin?"
"Onu da sen düşünürsün demiştim zeki kız"
"Aklımda bir fikir var aslında. Herhangi bir şey öğrendiğinde Bill ve Fleur'un yanına git. Bizimle görüşmen gerektiğini şöyle onlar seni bize buraya getirir."
"Neden direk buraya gelmiyorum ki?"
"Eğer casusluğunu farkederlerse veya senin bizimle olduğunu biliyorlarsa zorla öğrenirler bizim yerimizi. Veritaserum bile verebilirler. O yüzden burdan ayrılmadan önce seni bill ve Fleur'un evine götürücez. Sonra bu yeri hafızandan silicez. Tek bildiğin yer orası olacak. Hem bizim hem de senin için en güvenlisi bu olur." Dedi Hermione
"İşte zeki kız.Tuttum seni." Dedi Pansy abartılı bir şekilde Hermione'e göz kırparak.
"Bill , Ron'u sorduğunda ne diyeceğiz?" Diye sordu Harry
"Geldiğimiz yeri koruduğunu nöbet tuttuğunu falan söyleriz. Eğer Ron bi ihtimal yaşıyorsa Bill'i üzmenin manası olmaz. Önce emin olalım sonra Weasley'lere söyleriz." Dedi Draco
Bütün hazırlıkların ardından Pansy gitmeye hazırdı. 4 genç Bill'in evine cisimlendi. Fleur bir süreliğine Fransaya ailesinin yanına gitmişti. Olan biteni Bill'e üstün körü anlattılar. Ardından geldikleri yeri Pansy'nin zihninden obliviate büyüsüyle sildiler. Pansy artık gitmeye hazırdı.
"Dikkatli ol tamam mı. En ufak sorunda geri gel."
"Merak etme Draco. Sorun çıkmayacak."
Draco sanki son kez onu görüyormuş gibi Pansy'e sarıldı. Ardından Hermione ve Harry sarıldı.
"Vay canına... ee... şey ben bunu beklemiyordum. Artık gitmeliyim. Casusluk başlasın." Dedi utangaç bir şekilde. Ardından Malfoy Malikanesinin izin verdiği en yakın yere cisimlendi. Ağır adımlarla koca malikanenin kapısına yürüdü.
"Dur! Kimsin sen?" Diye seslendi yüzünde gümüş bir maske taşıyan ölümyiyen.
"Parkinson. Pansy Parkinson."
"Vaay... demek Parkinson ha. Ne o? Hogwarts yıkıldı da altında mı kaldın? 1.5 haftadır senden haber alınmıyor."
"Sana hesap verecek değilim her kimsense. Annem babam içerde mi?"
"Hesap vereceğin kişi ben değilim tabi. Hesabını Karanlık Lorda verirsin. Parkinsonlar içerde Karanlık Lord'un toplantısındalar. Toplantı bitene kadar bekle."
Şimdilik bir sıkıntı yok diye iç geçirdi ve bir nebzede rahatladı Pansy.
"Ne bekliyorsun geçsene içeri."
Pansy adımlarını hızlandırarak Malikaneden içeri girdi. Şimdi yapması gereken Voldemort'a kendini affettirmek , inandırmak ve Ron'a dair bir iz bulmak.
Yeni bölümü bekletmeden yayınladım. Ne düşünüyorsunuz. Sizce Ron yaşıyor mu?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Altın Dörtlü? ~ Dramione ~ NextGen
FanfictionDraco son anda Voldemort'un Dumbledore'u öldürme emrine karşı gelir ve ölüm yiyenleri Hogwarts'a sokmaz. Hayatı tehlikede olan Draco daha fazla Hogwarts'ta kalamaz ve kendini Harry Ron ve Hermione ile birlikte zorunlu bir şekilde Grimmauld 12 numar...