"Konuşmamız gerek demişsin. Seni dinliyorum." Dedi Harry. Ofisindeydiler. Bir yanında Draco, bir yanında Ron vardı.
"Ölümyiyenler dövme sayesinde iletişim kuruyor teorimi doğruladım. Küçük bir sahneye şahit oldum bile. Onlarla kim iletişim kuruyorsa..." Joseph lafını bitiremeden Draco araya girdi.
"Biz çoktan çözdük bile. Voldemort geri dönmek için hazırlanıyor. Ölümyiyenleri kontrol eden de o, başkası değil. Artık sende tehlikenin bizim durduğumuz tarafındasın. Arkanı kollasan iyi edersin. Ölümyiyenlerinin nerdeyse hepsinin zindanlarda olmasının sebebi öğrendiğinde ki çoktan öğrenmiş bile olabilir; senin de peşine düşecektir."
"Benim için endişelenmen gözlerimi yaşarttı Malfoy. Kendi başımın çaresine bakabilirim. Zaten bu sizi son görüşüm. Eski bir dostu ziyaret ettikten sonra ülkeden ayrılmalıyım." Dedi Joseph ve tek bir kelime daha etmeden odadan çıktı.
"Herneyse. Zaten bir işimize yaradığı yok. Şu cenaze işini ne yapalım. Triss'in büyükbabasını yani?" Diye sordu Ron.
"Ginny sormuş. Evlerinin arka bahçesine defnedilmesini istemiş. Öyle yapalım bizde. Yarın Ginny ve ben gider eşyalarını getiririz. Kızcağızda büyükbabasına veda eder." Dedi Harry.
-Ertesi Gün-
"Sanırım bu birlikte geçirdiğimiz son gece oldu. Büyükannem, Triss için başka bir oda ayarlamış." Dedi Vivien, Rose'un kızıl saçlarını tararken.
"Sensiz nasıl uyurum ben?" Diye gülümsedi Rose. Ardından tekrar düşündü.
"Cidden sensiz nasıl uyurum ben? O huzura kavuştuktan sonra...ayrı kalmak zor olacak."
"Arada bir yine gelirsin geceleri. Yapmadığın şey değil." Dedi Vivien. Taramayı bitirmişti. Rose ile yer değişip bu sefer kendi saçlarını taratmaya başladı.
"Düşünüyordum da...sence bizi...yani bizim durumumuzu en kolay kim kabullenir. Aramızdakini artık saklanması gereken bir sırmış gibi hissetmekten yoruldum." Dedi Rose.
"Bilemiyorum. Belki annem kolay kabullenebilir. Annemden bahsediyoruz sonuçta."
"Bende kendi annemi düşünmüştüm. Sanki ona anlatsam herşey daha kolay olacakmış gibi. Ama ya ters tepki verirse. Ya doğru bulmazsa diye düşünmeden edemiyorum."
"Bence konuşmalıyız. Kimse yanlışlıkla öğrenmeden önce birilerinin bilmesi gerekiyor." Dedi Vivien.
"Yapıyor muyuz o zaman? Konuşacak mıyız?" Diye sordu Rose. Sesi heyecanlı çıkmıştı.
"Konuşalım. Kahvaltıdan önce hemde." Dedi Vivien ve ayağa kalktı. Birlikte aşağı inip yemek masası etrafında yavaş yavaş toplanan ailelerinin yanına gittiler. Rose, Pansy'i yukarı kata; Vivien de Hermione'i bahçeye çıkarmıştı.
"Tatlım acele değilse kahvaltı için büyükannene yardım etmem gerekiyor." Dedi Hermione.
"Şey...acele değil ama önemli bir konu. Hatırlıyor musun sana bakanlıktayken bir konudan bahsetmiştim. Hoşlandığım biri hakkında."
"Evet?"
"Şey...o kişi...nasıl desem normalde sevebileceğin biri ama birlikte olmamız...garip gelebilir."
"Nasıl yani?" Diye sordu Hermione. O an Vivien tüm cesaretini yitirmiş gibiydi. Ya annesi bu durumu onaylamazsa. Aklında bu düşünce sürekli tekrar ederken bir anda vazgeçti.
"Şey...sonra konuşabiliriz istersen. Sanırım büyükannem seni çağırıyor." Dedi ve hızla içeri girdi. Aynı anda merdivenlerden inen Rose'un koluna girip sakin bir köşeye çekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Altın Dörtlü? ~ Dramione ~ NextGen
FanfictionDraco son anda Voldemort'un Dumbledore'u öldürme emrine karşı gelir ve ölüm yiyenleri Hogwarts'a sokmaz. Hayatı tehlikede olan Draco daha fazla Hogwarts'ta kalamaz ve kendini Harry Ron ve Hermione ile birlikte zorunlu bir şekilde Grimmauld 12 numar...