Harry ve Draco olay yerine geldiklerinden beri tüm gözler üzerilerindeydi. Küçük bir kampa baskın yapmışlardı ve 3'ü ölü 12 ölümyiyeni yakalamışlardı. Ekibin başında olan Ron, Harry'i görünce hızla yanına gitti.
"Durum nedir?" Diye sordu Harry.
"Gayet iyiyiz. İki yaralımız var ama ciddi birşey değil."
"Peki ya ele geçirilenler. Konuşabilirler mi?"
"Malesef. Hepsini yokladım. Hepsinde aynı büyü yada tılsım falan neyse işte ondan var. Konuşamıyorlar. Ama biri teslim oldu ve..."
"Teslim mi oldu? Kim? Konuşabiliyor mu?" Diye sordu Draco. Teslim olan bir ölümyiyen kolay rastlanan birşey değildi.
"Şşştt...sessiz olun. Bir ölümyiyen olduğunu sanmıyorum, daha çok genç. Gelin benimle." Dedi Ron ve ağaçlık alana doğru ilerledi. Harry ve Draco da peşinden gitti. Bir süre ilerledikten sonra ağaca bağlanmış genç bir kızın yanına geldiler. Aynı şekilde ağzı da bağlıydı.
"Ron? Neler dönüyor?"
"Bu genç hanım özel olarak konuşmak istedi çünkü dediğine göre biri bizimle konuştuğunu görürse onu öldürürlermiş." Dedi Ron ve kızın ağzındaki bağı çözdü.
"Kimsin sen? Neden seni öldüreceklerini düşünüyorsun?"
"Çünkü bakanlıkta adamları var. Casuslar her yerde olabilir. Ayrıca beni değil başkasını öldürürler"
"Mümkün değil. Bakanlıkta ki bütün çürük elmaları uzun zaman önce temizledik. Casus falan yok."
"Siz öyle sanın. Attığınız her adımdan bir şekilde haberleri oluyor."
"Neden onlardan biri değilmiş gibi konuşuyorsun?" Diye sordu Harry.
"Çünkü onlardan biri değilim. Beni kaçırdılar."
"Kaçırdılar mı? Bu pekte tutarlı bir hikayeye benzemiyor. Hadi daha iyisini uydurabilirsin." Dedi Draco.
"Gerçeği söylüyorum. Büyükbabam ile Amerikadan 2 ay kadar önce geldik. Eve girdiğimizde bir sürü ölümyiyenle karşılaştık. Büyükbabamı bağlayıp beni esir aldılar. O günden beri yanlarındayım. Kaçmaya fırsat kolluyordum ama büyükbabama zarar verirler diye yapamadım."
"Pekala. Bana hala tutarlı bir hikaye gibi gelmedi. Bakanlığa gidiyoruz. Hikayeni birde orda anlat. Belki birkaç güzel inandırıcı detay falan da eklersin."
"Hayır...hayır lütfen beni bakanlığa götürmeyin. Orda casusları var diyorum size. Beni yakaladığınızı öğrenirlerse büyükbabama zarar verirler. Lütfen yalvarıyorum beni başka bir yere götürün." Dedi genç kız ve ağlamaya başladı. Ron, Harry'i kolundan tutup biraz uzaklaştırdı.
"Bilemiyorum dostum. Bana oldukça inandırıcı geldi. Kızın kendi rızasıyla burda olmadığı belli. Gözü morarmış, dudağı patlamış. Belli ki şiddete uğramış. Şu casus meselesi de var. Eğer gerçekse birinin canını tehlikeye atabiliriz." Dedi Ron. Başından beri kıza inanmayan Draco da araya girdi.
"Kızın kendi isteğiyle burda olmadığı belli. Bir düşününce aslında bakanlıkta casus olması ihtimali mantıklı geliyor. Düşünsenize...o eş zamanlı saldırılar ve bakanlığa sürekli geç gelen istihbaratlar."
"Bu casus meselesini daha sonra konuşuruz. Kızı ne yapacağız. Önemli şeyler öğrenebiliriz ama bakanlığa götürmeden nasıl olacak?" Diye sordu Draco.
"Belki...belki Malfoyların yanına götürebiliriz. İstediğimizi öğrenen kadar orda tutarız." Dedi Ron.
"İyi fikir Ron. Çocuklarımı bu işin içinden uzak tutmaya çalışırken doğrudan onların yanına mı götüreyim yani?" Dedi Harry.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Altın Dörtlü? ~ Dramione ~ NextGen
FanfictionDraco son anda Voldemort'un Dumbledore'u öldürme emrine karşı gelir ve ölüm yiyenleri Hogwarts'a sokmaz. Hayatı tehlikede olan Draco daha fazla Hogwarts'ta kalamaz ve kendini Harry Ron ve Hermione ile birlikte zorunlu bir şekilde Grimmauld 12 numar...