3.BÖLÜM: "ACIDAN DOĞAN ACI'NASI VARLIKLAR..." (Part1)
-Bu kalp, yatağında inleyen herhangi bir hastadan daha çok acı çekiyor.*
Tarih: Bugün Günlerden Geçmiş.
Saat: 18:00.
"Acıma aşık oldum ve pişmanlıklarımla yattım. Mutluluk bunları gördü ve belki de bu yüzden bırakıp gitti... Evet, derler ki 'Büyüdüğünde... büyüdüğünde anlarsın.' Biliyorum ki... her an ölebilirim."
NF - Remember This
Acı.
Bu duygu bir mumyanın bedeninin sarılması gibi ruhumun her yerini sarıyordu. Sessiz çığlıklarım zihnimi parçalıyor; ruhumun en karanlık ve derin yerine tutsak ettiğim parçam, acıyan gözlerle bana bakıyordu.
Benim parçam bile, bu bedene acıyordu.
Elinde oyuncak, siyah bir eşeği vardı. Oyuncağını düşürdü, kaşlarını çattı ve yere baktı. Üstünde beyaz, kirli elbisesi vardı ve uzun sarı saçları darmadağındı. Savunmasız bedeni ise ona güç verecek birine muhtaçtı.
Eline uzanmak istedim. Eline uzanıp onu kendime çekmek, ona güç vermek istedim ama elimi uzattığımda hissettiğim camın sertliği ile kaşlarımı çattım ve camdan kendi yansımamı süzdüm; Üstümde onunkine benzer beyaz bir elbise vardı. Saçlarım dağınık, ayaklarım çıplaktı.
Kaşlarım daha çok çatıldı; Meğer ben, aynaların içine hapsedilmiş bir şekilde öylece karşıma, kendime bakıyordum.
Kendi kendime acıyacak kadar bilinçsiz bir haldeydim.
Bazı insanların duvarları varken benim ise aynalarım vardı. Benliğimi bunca zamandır bir aynanın içine hapsetmiş, karşımdaki insanlara aynaların dışında kalan birini tanımalarını sağlamıştım.
Bir süre sonra aynaların dışındaki gerçek benliğimden uzak birini, o kadar kabullenmiştim ki ben bile o olduğuma inanmıştım.
Ben kim miyim?
Ben, Çığlık Elez.
Küçük bir kız çocuğunun ruhu, hayattan aldığı ağır darbeler sonucu intihar etmiş, ölmeden önce atmış olduğu son çığlıkların beden bulmuş haliydim.
Bazı geceler o küçük kız çocuğunun ruhunun attığı çığlıkların sesini, kulağıma fısıldarken duyuyordum.
Ben Çığlık Elez.
Ben, bedenimin içinde o küçük kız çocuğunun ölü ruhunu taşıyordum.
"Kaç!" dedim fısıltıyla, aynalarının arasından o küçük kız çocuğuna bakarken. Boncuk boncuk yeşil gözlerini bana dikmiş, endişeyle etrafına bakıyordu. "Kaç!" dedim tekrar, tekrar ve tekrar... Her söylediğimde, sesim daha kısık çıkıyor, küçük kız endişeyle etrafına bakarken, benim onu kurtarma çabalarım başarısızlıkla sonuçlanıyordu.
Yine de yılmadım. Bağırdım, çağırdım ve hatta aynalara bile vurdum fakat sonuç asla değişmedi; Benim sessim ona asla ulaşamadı.
Ve omuzlarım umutsuzlukla düşerken ayaklarım beni daha fazla taşıyamadı ve önümde tutunduğum aynadan kayarak yere oturdum.
Tam 'bitti' dediğim bu noktada küçük kız bana döndü ve "Yapamam!" diye bağırdı. Şimdi acı yer değiştirmişti.
"Çığlık... Kaç!" diye bağırdım tekrar fakat küçük kızın arkasına beliren siyah gölgeler, gözyaşlarımın akmasına neden olmuştu. Küçüklüğüm bana masum masum bakmış, "Eşeğim yok," diye mırıldanmıştı. "Ondan başka kimsem yok!" diye bağırdı bu sefer. "Beni, ben olduğum için seven kimse yok!" dedikten sonra gözlerini benden çekip yere, oyuncağını aramaya koyuldu.
Küçük yeşil gözlerinde acının tarifini görmüştüm.
O, oyuncağını aramaya devam ederken omzuna dokunan siyah gölgeler ile kafasını kaldırarak onlara baktı.
"Gitme!" diye bağırdım. O sustu.
Ben bağırdım, o daha çok sustu.
Siyah gölgeler, geçmişimin ruhuma bıraktığı izlerden doğmuştu. Hiç büyümeyen küçüklüğüm, küçük yeşil gözlerini siyah gölgelere dikmişti.
Elimden hiçbir şey gelmiyordu.
Sonunun ne olacağını, ona ne olacağını bildiğim halde ben, onu kurtarmak adına hiçbir şey yapamıyordum. Bu sonunun mutsuz biteceğini bildiğim halde izlediğim bir diziye benziyordu çünkü orada da ana karakter ölüyor, onun ölmesiyle acı bitiyordu.
Bazı hikayelerde mutluluk, ana karakterin yok olmasıyla doğuyordu çünkü bir hikayede ana karakter yoksa eğer acı çekecek kimse de yok demekti.
Bazı ölümlerin nedeni acı değil, acıyı çektirendi.
Bazı insanlar mutluluğa değil, acıya gebeydi.
Siyah gölgelerden biri küçük kıza kaybettiği oyuncağı vermiş, oyuncağına kavuşmuş olan kız gülümseyerek siyah gölgeye sarılmış fakat geri çekildiğinde zaten kirli olan beyaz elbisesine şimdi bir de kan bulaşmıştı.
Benim sevgili küçük kızım, ölüyordu.
"Özür dilerim," dedi bana bakarak. Gözlerindeki yaşlar bir bir dökülse de yüzünde acıya dair hiçbir iz yoktu. "Bu rengi sevdim." Bakışları, kana bulanmış elbisesindeydi. "Bak, sana benzedim."
Bazı ölümler diyorduk, değil mi?
Nedenlerinden ve acılarından bahsediyorduk.
Küçük kızım ölüyor, çektiği acı gün yüzüne çıkıyordu. Kelimeleri hiç olmadığı kadar acımasız ve sertti bana karşı.
Boğazıma bir şey oturdu o sırada sanki; Yutkundum geçmedi, öksürdüm bir türlü gitmedi.
Ben, Çığlık Elez; Maalesef ki geçmişim, geleceğimin önünü kesmiş ve acı her yerimi sarmıştı.
---🐞---
Yazar: Laila
BENİ TAKİP EDEBİLMEK İÇİN;
INSTAGRAM: thee_lailaa
TWITTER: Thee_Laila
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAĞIR KULAĞA AĞLAMAK
RomanceHER GÜN AYNI SAATTE YENİ BÖLÜMLER PARTLAR HALİNDE GÜNCELLENİYOR! ---------------------------------------------------------- ACIDAN DOĞAN ACINASI VARLIKLAR SERİSİ -SAĞIR KULAĞA AĞLAMAK: Bir annenin rahmine düşen benlik, öğrendiği gerçekler karşısında...