20.BÖLÜM: "GİTMELER İLE KALMALAR..." (Part4)
-Kaldığım yerden başlamak istiyorum. İstediğim anda ise durmak... Anlatmak ve anlaşılmak.
Tarih: Sessizliğin Sesi.
Saat: 13: 44.
"Lütfen..." diye fısıldadığını duydum karşımızdaki koltukta bize bakıp dua eden Olric'in. Günay, oldukça uzun boylu bir adam olduğu için bana sarılmak ve kafasını boynuma gömmek için iyice eğilmişti. Bu yüzden Olric'i görebiliyordum.
O da geçen onca olayın sonrasında sessizleşmişti. Her ne kadar kimsesiz kaldığımı da söylesem, beni bırakmayan ve bırakmayacağını düşündüğüm tek kişiydi. Güvenebileceğim tek insandı.
Olric ile konuşurken, kendimi anlatamayacağım düşünmüyor, kelimelerimin yetersizliğinden şüphe etmiyordum. Çünkü o da hayatımıza giren insanlar tarafından terk edilmiş, benimle birlikte ağlamış ve benimle birlikte gülmüştü. Aynı kaderin ilk kurbanıydık, bazı zamanlar birbirimizden başka kimseye ihtiyacımızın olmadığını düşünerek, kendimi avutup teselli etmemi bile sağlıyordu.
Ama artık o da sınırındaydı.
Sadece ben değil, yaşananlar onu da değiştirmişti; Zümrüt yeşili gözleri, sanki cam bir fanusa hapsedilmişti fakat her ağladığında o cam kırılıp zümrüde zarar veriyordu. Sarı saçları her zaman ki gibi yukarıdan sımsıkı toplayarak topuz yapmıştı. Kendiliğinden vişne çürüğü renginde olan dudaklarından başka yüzünde hiçbir makyaj yoktu. Onunla ilgili bildiğim yalnızca bu kadarla sınırlıydı. Bazen saçlarımda ellerinin gezindiğini hissediyordum, bazense benimle birlikte kahve yudumladığını... Ama görsem de hatırlayamıyordum onu, tanıyamıyordum.
Şu an sesini duyduğumda bile şüphe etmiştim kendimden, ben sesli bir şekilde konuşuyorum zannetmiştim. O anlık refleksle Günay'a baktığımda, onunda durgunluğuma anlam veremediğini fark ettiğimde ise öyle anlamıştım Olric'in konuştuğunu...
Bir şeyler söylemek istediğini fakat söyleyemediğini...
"Cam kırıkları gibidir bazen kelimeler..." diyerek başladı Olric, sözlerine. "Ağzına dolar insanın; Sussan acıtır, konuşsan kanatır."* Buruk bir tebessümle ona bakarak gülümsedim. Sehpanın üstünde bulunan mendillerden birini çekti ve gözlerinden sessizce fışkıran yaşlarına narince bastırdı.
Çenemde bir sıcaklık hissettiğimde, Günay çoktan kafamı kendine doğru çevirmiş, ona bakmaya zorlamıştı bile. "Bir şey mi oldu?" dedi soru sorar gibi. Ona açıklama yapmak istediğimden geçiştirici bir şekilde gülümseyip beni koltuklara yönlendirmesine izin verdim.
Güneş, usulca dağların arasına kendisini bırakırken, sessizce gökyüzünün karanlık tarafından yavaş ve sinsice kuşatılmasını izliyorduk. Günay iki bacağının arasına beni almış, sırtını koltuğun kenarına yaslamış, bir elini belime sarmış, diğer elini ise koltuğun başlık kısmına yerleştirmişti. Benim kafam ise onun göğsündeydi ve kalp atışını dinliyordum.
Sessizliğin içinde ki düşüncelerimiz, gürültülü bir şekilde birbirleriyle kavga ediyorlardı.
---🐞---
*Oğuz Atay'dan alıntı.
Yazar: LAILA
BENİ TAKİP EDEBİLMEK İÇİN;
INSTAGRAM: qteang
TWITTER: qteangg
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAĞIR KULAĞA AĞLAMAK
RomanceHER GÜN AYNI SAATTE YENİ BÖLÜMLER PARTLAR HALİNDE GÜNCELLENİYOR! ---------------------------------------------------------- ACIDAN DOĞAN ACINASI VARLIKLAR SERİSİ -SAĞIR KULAĞA AĞLAMAK: Bir annenin rahmine düşen benlik, öğrendiği gerçekler karşısında...