4.BÖLÜM:KAYBEDİLENLER...

27 9 0
                                    

"27 senedir karşılaştığım farklı insanlara inanmaya ve güvenmeye çalışıyorum... Ve sonra sen geldin... Beni hiç tanımıyordun bile ama kendimi tanıtmak beni mutlu etti... Bu yüzden damarlarında ki küçük deliklerden içeri izinsiz girmeye çalıştım ve seni gördüm... İletişim dediğin buysa eğer, ben bağlantımı kesiyorum... Bu yüzden bağlantımı kesiyorum."

Miley Cyrus - Communication

4.BÖLÜM: "KAYBEDİLENLER..."    (Part3)

- Kaybedenler değil Olric, kaybedilenler... Bizim gibiler için önemli olan budur.

Tarih: Anlatmak, Anlaşılmak.

Saat: 14:06.

Akşam çizgi film eşliğinde yemeğimizi yemiştik ve şimdi ben mutfakta, dolapta bulduğum mısırı patlatmak için ocağın altını açıyordum.

"Bugün için tekrar özür dilerim." Sesin geldiği yere, kapıya baktım; Günay uykusuzlukla gözlerini ovalayıp, kapıya yaslanmış bir şekilde bana bakıyordu. Günün geri kalanını bana özür dileyerek geçirmişti.

"Beni kullanarak günahlarını mı temizlemeye çalışıyorsun?" diye sordum ona gülümseyerek bakarken. Sözlerim şakayla karışsa da aslında zihnim merak içerisindeydi. Günay'ın özel hayatına izinsiz bir şekilde misafir olarak giren ben olsam da Günay'ın benden özür dilemesinin sebebini bir türlü anlayamıyordum. 

Belki de Sevgi'nin bahanesiyle bana sunduğu özürler, aslında büyük bir gizlilikle sakladığı geçmişinin bir yabancının zihninde yer almasının derin bir pişmanlığı içerisindeydi ki bazıları için geçmiş, yenemediği düşmanın ta kendisiydi. 

Günay uykusuzluktan esnedi ve karşıma geçip masaya oturdu. Bende sırtımı tezgaha dayamıştım.

"Maalesef senden ne kadar çok özür dilesem de günahlarım arınamayacak kadar kalabalık." Kendimi tutamadan güldüm.

"Madem öyle, bana özür dilemeyi bırak." Günay bir kere daha esneyip saçlarını dağıttı. Evet, benden özür dilemeyi bırakmalıydı çünkü bana karşı olan bu yaklaşımı, her ne kadar dışarıdan bakıldığında naziklik olarak görünse de aslında bu sadece madalyonun görünen saf tarafıydı. Madalyonun tersini çevirdiğimizde ise gerçekler daha acı ve daha karanlıktı. Her ne kadar dün yaşadıklarımız bugünümüzün ve yarınımızın geçmişi sayılsa da üstünde düşünürsem eğer bana yük olacaktı.

Çünkü Günay'ın bu kadar derinden geçmişini öğrenip buna dahil olmam hem pişman olmamı hem de ona yakın hissetmemi sağlamış ve bunu hissettiğim anda da arkama bakmadan kaçma istediğimi hareketlendirmişti fakat her nedendir bilinmez bunların hiçbirini yapmayarak onlarla aynı evi paylaşmayı seçmiştim.

Bu yüzden son istediğim, dünü hiç yaşanmamış sayarak körü, sağırı ve dilsizi oynamaktı fakat Günay'ın bitmeyen özürleri, bunu da yapmamı engelliyordu. Çünkü korkmuştum ve korkum oydu; Her ne kadar onun tuttuğu takımı, sevdiği rengi ya da dinlediği müziği bilmesem de onun geçmişi, onun acısı, onun öfkesi, onun bakışları gibi daha bir çok ayrıntı beni mıknatıs gibi kendisine çekmiş ve tanıdık bir hissin benim içimde bir yerlerde tekrardan uyanmasına sebep vermişti; Nostaljik. Kendi geçmişim.

Benim kendi derin ve karanlık kuyum, dipsizliğim. İçimde taşıdığım ve yıllar geçse de merhemler sürsem de geçmeyen yegane yaram... Hissizliğimi doğuran şey. 

Dediğim gibi bazıları için geçmiş, yenemediği düşmanın ta kendisidir. Bu yüzden eğer yenemiyorsanız, görmezden gelmeyi seçerdiniz fakat bende biliyordum ki görmezden gelmeyi seçmek bu olanları hiç yaşanmamış yapmıyordu ne yazık ki fakat şimdi olmazdı. 

Daha rahat bir nefes almadan olmazdı. 

Yaşadığımı, tekrar hayata döndüğümü ve iyileşme istediğim, ruhumu tazeleme istediğim olmazdı. Kendi geleceğimi düşlemeden, kabuslarımı ve korkularımı bir kenara bırakıp devam edecek o gücü kendimde bulmadan olmazdı. 

Uyumalıydım; Yalnızca birazcık daha kendimi kandırmalı, uyuyor numarası yapmalıydım. Yalnızca birazcık daha sabretmeliydim... yalnızca birazcık daha.

"Sadece bugün için değil, her şey için özür diliyorum senden. Tanıştığımız günden beri başına gelmeyen kalmadı senin de." Günay'ın yanına ilerleyip sandalyeyi çekip oturdum.

"Bu olanlar benim de planladığım bir şey değildi ama sürprizlere her zaman açık bir insan olmuşumdur." Günay çarpık bir şekilde gülümsedi. Çaktırma, çaktırma. "Hem şu baba olayı ne?" diye sordum konuyu değiştirmeye çalışarak. İstediğim şey onun hakkında daha fazla bir şey öğrenmek değildi yalnızca paçamı kurtarıp koyu dünden çekip başka bir şeye odaklayasım vardı. Çünkü anlamıştım. Bakışlarından, konuşmalarından... Gün boyu özürler dileyip peşimden kuyruk gibi gelen ve beni yalnız yakaladığı vakit benimle bu konuşmayı yapan Günay'ın aslında ne düşündüğünü anlamıştım; Aslında anladım da denmezdi. Yalnızca Günay'ın düşünceleriyle karşılaştığım anda karşıma, zihninin her yerine bağlamış; karmaşık, dağınık bir iplerle ile karşı karşıya kalmıştım. Gözlerim ipleri takip ettiğinde ise her ipin bağlandığı ve tam karşımda olan büyük bir kördüğümle karşılaşmamı sağlamıştı. O kördüğüm o kadar büyüktü ki gözümü bir kez daha korkutmaya yetmişti. 

Bu yüzden yapabileceğim iki seçeneğim vardı; Ya kal ya da kaç.

Bu yüzden yapabileceğim iki seçeneğim vardı; Ya kal ya da kaç

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

---🐞---

Yazar: Laila

BENİ TAKİP EDEBİLMEK İÇİN;

INSTAGRAM: thee_lailaa

TWITTER: Thee_Laila

SAĞIR KULAĞA AĞLAMAKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin