8.BÖLÜM: BULUNMAK...

36 13 0
                                    

8.BÖLÜM: "BULUNMAK..."                                (Part1)

-Ne demiş canım Oğuzcum Atay; 'Bir yerden sevmeye devam edebilir miydim? Çünkü sevmek, yarıda kalan bir kitaba devam etmek gibi kolay bir iş değildi. Ya hiç sevmemişsem bugüne kadar? Bir kitaba yeniden başlamak gibi, sevmeye yeniden başlamak pek kolay sayılmazdı herhalde." *

Tarih: Sevmeler ve sevilmeler.

Saat: 02:23 (Gece Yarısı)

"Çığlık..." Karanlık parçalandı, sesler netleşti. "Çığlık, hadi uyan..." Dün gece çok fazla kahve içmem yüzünden sabaha karşı anca gözlerim kapanabilmişti fakat daha dakikalar geçmemişken uyandırılmanın verdiği hoşnutsuzluk ve uykusuzlukla, kaşlarımı çatmış ve gözlerimi kısmış bir şekilde beni uyandıran kişiye bakmaya çalışıyordum.

"Ya... Beş dakika daha?" diye nazlandım, gözlerimi tekrar kapatıp yorganı kafama geçirirken. Kısık sesli bir gülme sesi gelmiş ve yorganı kafamdan çekmişti.

"Olmaz. Böyle giderse okula geç kalacağız bak..." dese de beni uyandıramayacağının farkına varmıştı. "Hem senin sunumun yok muydu?" Bu soruyla birlikte, gözlerim sonuna kadar açılmış ve ne ara üstümden yorganı atıp yataktan çıktığımı anlamamıştım bile.

Ben hızlıca çıplak ayaklarıma terliklerimi geçirmeye çalışırken kulağıma gelen gülme sesleriyle birlikte arkamı dönmüş ve sırıtarak beni izleyen Günay ile birkaç saniye bakışmak zorunda kalmıştım.

"Günay?" diye sormuştum dün gece ki uykusuzlukla. Sanki onunla dün gece evde kalıp birlikte hiç kahve içmemişim gibi. Sesimde anlam veremediğim bir şaşkınlık vardı.

"Çığlık?" dedi o da, beni taklit edercesine. Sesine, benimle dalga geçer gibi bir tını eklemiş ve yalancı şaşkınlıkla gözlerini kırpıştırarak bana bakıyordu.

Hala uyanamadığımı belli eden zihnimi bir kenara bırakıp gözlerimi ovuşturarak tekrar Günay'a baktım. "Ay, pardon ya..."

"Unutulmuşum?" dedi bu sefer bana bozulurcasına. Sesini benim gibi inceltmiş ve duruşunu, şuan benim durduğum gibi ayarlamıştı. Onun bu haline gülmeden edemedim.

Günay, ben hazırlanacağım diye odamdan çıkarken bende önce banyoya gittim ve yüzüme çarptığım su ile kendime geldim. Banyoda ki işlerimi bitirince tekrar odama dönmüş ve hazırlanmaya başlamıştım.

Hazırlanmam bitince mutfağa gitmemle Günay'ı, sofra hazırlanmış ve onun bize bitki çayı doldururken bulmuştum. "Günaydın," dediğimde o da gülümseyerek bana aynı şekilde karşılık verirken oturdum ve bitki çayımdan birkaç küçük yudum aldım.

"Sevgi nerede?" Dün geceden sonra daha yorgun baksa da gözleri, gülümsemeyi eksik etmiyordu yüzünden. Bu, daha çok gülümsememe neden oldu.

"Aslı'nın yanında," dedi çayından yudum alırken. Ağzını yakmış olacak ki yüzünü buruşturdu. Onu izlediğimi anlamış olacak ki sıkıntıyla nefes verip bana baktı. "Aslı, bir şekilde birlikte yaşadığımızı ve senin başına gelen olayları öğrenmiş..." Hastane de babamla ettiğimiz tartışmayı ve annemi kaybetmemi ima ediyordu. "...senin psikiyatri tedavini de öğrenince pimpiriklenmiş. 'Sevgi böylesine hastalıklı bir kızın evinde kalamaz.' diyerek saçmalayıp kızımı yine götürdü." 

Hastalıklı bir kız. 

Kendi kendimi düşürdüğüm bir durumun yine başkalarına bedelini ödettiriyordum. Günay her ne kadar sorun yokmuş gibi davransa da ben kendimi suçlu hissetmekten geri kalamamıştım. Geçirdiğim zorlu süreç beni yormakla kalmamış, etrafımdaki insanların dağılmasına da sebep olmuştu. Günay ve Sevgi'ye verdiğim sözü unutmuş, bu sefer onları bir nevi terk eden ben olmuştum.

"Özür dilerim." Bunu derken gözlerimin dolup sesimin titremesine engel olamamıştım. Ruhsal açıdan kendimi iyi hissetmediğim bir dönem geçiriyordum ve duygusal bir süreçteydim. Günay'ın önünde ağlamamak için kendimi sıktım. "Hepsi benim hatam."

Sizi unuttum. Acım o kar ağır geldi ki yüreğime, yine bir Sevgi'yi daha unuttum.

"Asıl ben özür dilerim," dedi Günay fakat bana değil, tabağına bakıyor ve birkaç zeytin ile oynuyordu elindeki çatalla. "Sen, daha beni doğru düzgün tanımazken ne kadar çok yardım etsen de ben, bu zor zamanında seninle ilgilenemedim." Dilinden pişmanlık akıp sözlerine dolanıyordu sanki. Ağzımı açıp bir şey diyecekken benim hiç konuşmama izin vermeyip konuşmasına kaldığı yerden devam etti. "Aslı'nın sana karşı yaptığı saygısızlıktan dolayı da onun adına ben yine özür dilerim. İlk gördüğünde ve sana anlattığım bazı şeylerden anlamışsındır zaten, nasıl birisi olduğunu. Akıttığı bu zehrin seninle hiçbir alakası yok. Onun tek derdi benimle. Bunca zamandır nefretiyle Sevgi'yi kullandığı gibi şimdi de seni kullanarak bana ulaşmaya çalışıyor..." diyerek masanın üzerinde boşta duran elimin üstüne koydu elimi. Belki sadece destek amaçlı da olsa atan kalbim bu küçük temasla daha çok kıpırdanmaya başlamıştı.

"Sadece sana ulaşmanın yollarını arıyor." Sözlerimle Günay'ın yüzündeki gülümseme hızla silinirken elini elimden çekecekken bu sefer ben elimi elinin üstüne koyarak çekmesine engel oldum. "Bana Aslı'yı anlatırken onun sana karşı beslediği duygulardan da bahsetmiştin. Yani ya en başından beri zaten her şeyin farkındaydın ya da çok geç olsa da bir şekilde farkına vardın. Aslı'da zaten gördüğüm kadarıyla hislerini inkar edecek birisi değil. Nazlı zamanında onu görmezden gelmeni anlayabiliyorum. Ama bence Aslı'yı artık görmezden gelmene gerek yok. Senin de dediğin gibi hırsını benden veya Sevgi'den çıkararak sana ulaşmaya çalışıyor aslında ve sen sadece onunla kavga ederken konuştuğun için de bu tür tartışmalar çıkartmaya çalışıyor. Belki de aslında sen bana nazik davrandığın gibi ona da davransan, anlaşamayacağınız bir konu olacağını sanmıyorum. Hem artık ortak bir parçanız var, Sevgi var. İkinizin arasındaki çekişmeye Sevgi dahil olmamalı. Onun hem annesinin yerine koyabilecek teyzesine hem de onu her zaman, her koşulda koruyup kollayacak babasına ihtiyacı var, aynı anda. Ona seçim yaptırtmayın." Günay'ın ben konuştukça kaşları çalışmıştı. Cümlem bittiğinde ve ortamda doğan gerginliği ne kadar istesem de görmezden gelememiştim.

"Sevgi Sarp değil. Hem o isterse, karşısında bulabileceği bir annesi var." 

Sevgi Sarp değil. 

Tek bir cümle. 

Günay kurduğu son cümleyle imalı bir şekilde bir süre gözlerini benden çekmeden bana bakmış, yemediğim tüm yemekler boğazıma bir bir dizilmesini sessizce izlemiş ve ne zamandır yemediğim, açlıktan küçülmüş olan midemin daha da çok aç kalmasına sebep olmuştu. Aklım sadece ilk cümlede takılı kalmış, diğer cümleyi ve Günay'ın yaptığı gözle görülür imayı anlamayı bilinçli bir şekilde reddetmişti.

Kahvaltının sonra ki dakikaları da sessizlik içinde devam ederken bile, benim küçük temasla uzun zaman sonra yaşam belirtisi göstermeye başlayan kalbime küçük küçük iğneler batıyordu şimdi.

Ve böylece yeni doğacak olan gülümsemem daha doğmadan bir kere daha öldü.

Ve böylece yeni doğacak olan gülümsemem daha doğmadan bir kere daha öldü

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

---🐞---

*Oğuz Atay, Korkuyu Beklerken alıntı.

Yazar: LAİLA

BENİ TAKİP EDEBİLMEK İÇİN;

INSTAGRAM: THE_LAILA

TWITTER: THE_LAILA

SAĞIR KULAĞA AĞLAMAKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin