13.BÖLÜM: "RUS RULETİ..." (Part2)
- Ya şundadır ya bunda...
Tarih: Körebe.
Saat: 05: 48.
Bir yazıda okumuştum: Aşkın evi kalp değil, beyinmiş; Önce göz sevdiğini görür, sonra burun sevdiğinin kokusunu alır, sonrasında ağız sevdiğiyle konuşurmuş. Beyin sevdiğinden emin olunca kalbe dermiş ki, 'Hızlı at... atabildiğin kadar hızlı at... çünkü o aşık oldu..." Sonra eller sevdiğine dokunmak istermiş, kokusunu içine çekmek, onunla konuşmak, onunla sonsuza kadar birlikte olmak istermiş...
Zaten aşıkların, 'sonsuza kadar...' dedikleri cümle de bundan sonra gelirmiş.
Ben aşık oldum Olric. Hem de öyle bir oldum ki o hayatıma girdiğinden beridir yükseklerde uçup duruyorum fakat onsuzluk öyle acı ki bir anda sertçe yere düştüm. Hem de öyle sert bir şekilde düştüm ki sağlam tek bir kemiğim kalmadı. Yüzüm, gözüm dağıldı... Kendi adımı unutacak kadar kendimi kaybetmiş bir haldeyken dudaklarımdan yalnızca onun adını tekrar edecek kadar da kendimdeyim aslında.
Kalbim şuan dursa da aklım o kadar çok onunla dolu ki bir türlü delirip aklımı kaybedemiyorum, ne acı.
"Başını sallayarak cevap verdi:.." Her zaman okuduğum satırları, bu sefer ilk defa birine ithaf edebilmek için okuyordum. Sesim kelimelerin arasında geziniyor ve bu boş salonda yankılanıyordu .Çektiğim acı her yerimi sarmışken ben artık korkmaktan korkuyordum. "...Hayır, öyle demek istemiyorum... Kendim için söylemiyorum... Artık sana güvenmeyeceğim!.. Seni yalnız bırakmaktan korkuyorum... Evet, bu akşam hemen hemen hiç uyumadım. Hep seni düşündüm. Benden ayrıldıktan sonra neler yaptığını, hastanenin etrafında nasıl dolaştığını, bütün tafsilatıyla, hatta senin anlatmadığın kısımlarla birlikte gördüm... Bunun için artık seni bırakmam! Korkuyorum... Yalnız bugün için değil... Artık seni hiç yalnız bırakmayacağım!.." Ruhum, hissettiği yalnızlıkla kıvranıp dururken gözyaşlarım okuduğum sayfaya akmaya başladı. Okuduğum her kelimeyi ona ithaf ettiğim gibi, ruhumu onun için feda ettiğim gibi gözyaşlarımı da onun için akıtıyordum. Eh, konu o olunca tahmin edersiniz ki gözyaşlarımı silmeye bile kıyamıyordum. "Şimdi aramızda noksan olan şeyin ne olduğunu biliyorum!" dedi. "Bu eksik sana değil, bana ait... Bende inanmak noksanmış... Beni bu kadar çok sevdiğine bir türlü inanamadığım için sana aşık olmadığımı zannediyormuşum... Bunu şimdi anlıyorum. Demek ki insanlar benden inanmak kabiliyetini almışlar... Ama şimdi inanıyorum... Sen beni inandırdın... Seni seviyorum... Deli gibi değil, gayet aklı başında olarak seviyorum... Seni istiyorum... İçimde müthiş bir arzu var... Bir iyi olsam!.. Ne zaman iyi olacağım acaba?"* Ağzımın içinden kaçan her hıçkırığım, bir öncekinden daha sesli ve daha can yakıcı çıkıyordu.
Yakarışlarım ağlayışlarıma dönüşmüştü. Öyle çok ağlıyordum ki kuru bir toprak gözyaşlarımdan beslenerek ıslanabilir, hatta orada yeni bir bitkiye hayat verebilirdi.
Beni içten içe öldüren bu acı, nasıl oluyordu da başka bir canlının hayat kaynağı olabiliyordu anlayamıyorum. Neyse, bu sefer de anlatılanı anlamayan ben olayım, müsaadenizle.
Bir süre sonra üstümdeki eşofmanlarımla dışarıya çıktım ve sokakta yürümeye başladım; Ne gariptir ki, gözlerim bir anda onu aramaya başladı. Kumral olan her erkeği ona benzetti. Dudaklarım her adımımda onun ismini haykırdı. Kalbim, onun ismini her döktüğümde hızlı hareket ederek yaşam belirtisi bıraktı.
Fakat geriye dönüp baktığımda vardığım sonuç yalnızca umutsuzluk olmuştu. Artık nasıl bir haldeysem, insanları ürküttüğümü, bana bakan tedirgin gözlerden görebiliyordum.
---🐞---
*Sabahattin Ali, Kürk Mantolu Madonna alıntı.
Yazar: LAİLA
BENİ TAKİP EDEBİLMEK İÇİN;
INSTAGRAM: THE_LAILA
TWITTER: THE_LAILA
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAĞIR KULAĞA AĞLAMAK
RomansaHER GÜN AYNI SAATTE YENİ BÖLÜMLER PARTLAR HALİNDE GÜNCELLENİYOR! ---------------------------------------------------------- ACIDAN DOĞAN ACINASI VARLIKLAR SERİSİ -SAĞIR KULAĞA AĞLAMAK: Bir annenin rahmine düşen benlik, öğrendiği gerçekler karşısında...