25. BÖLÜM: KÜLLÜ ORMAN...

2 0 0
                                    

25.BÖLÜM: "KÜLLÜ ORMAN..."                                (Part4)

- Küller içerisinde kalan, bataklığın üstünde yetişen orman.

Tarih: Ateş.

Saat: 18: 26.

BİR İHTİMAL DAHA VAR MÜZİK- ZEKİ MÜREN PLAK

Unutmamak için notlar kısmına yazacağım sırada sert bir bedene çarptım. Çarpışımız o kadar sert ve ani olmuştu ki şaşkın bakışlarla kendimi düşmekten son anda kurtardım.

Çarpışma anında yere gürültüyle düşen kitaplar etrafa saçılmış, koridorda tek tük kalan insanların birkaç saniye dikkatlerini çekmiş olsak da, onlar da hemen önlerine dönüvermişlerdi.

Düşürmemek için sıkı sıkıya tuttuğum telefonumu cebime atıp yere eğildim ve kitaplarımı toplamaya başladım ki benimle birlikte aynı anda biri daha eğildi ve yabancı elleriyle bana yardım etmeye çalıştı.

Aynı anda "Affedersin," dedik birbirimize. O kibar ve nazikti, benimse yüzümde zoraki bir gülümseme vardı.

Konuşmam bittiğinde omzumu silkmiş ve gözlerini kaçıran ilk kişi olmayı seçerek tekrardan bakışlarımı şömineye çevirmiştim. Ateşin kızıllığının gözlerimin içinde saklı olan ormanın içerisine düştüğünü görebiliyordum.

Yeşillikleri kül olana dek yanmaya devam etti, bakatlıkda yetişen orman.

Yalanla sarılmış bir kahkaha ağzından kaçtı. "Eğer onun hakkında böyle söylüyorsan, sadece tanışık değilsindir." Ona baktım, bana bakıyordu. Gediz'in cümlesinin altında yatan imayı anlamadığım için tam soracağım sırada dış kapının sesini bir kere daha duymamla birlikte ağzım açıldığı gibi kapandı ve bakışlarım Gediz'den çekilerek salonun girişine yöneldi.

Şimdi yanan ormanım bataklığına kavuşmuştu.

Günay ile sessiz bir bakışmanın ardından gözlerini benden çekerek Gediz'e yöneldi ve yürümeyi keserek durakladı. Onu burada görmeyi beklemiyor gibi yüzünde şaşırmış bir ifade vardı fakat konu duygular olunca Günay'ın tam olarak şu an ne hissettiği konusunda emin olamadım.

"Ne düşünüyorsun?" diye sordum, Günay'a. Günay ise bana bakmıyor, şömineye bakmaya devam ediyordu. Bana cevap vermeyişinden dolayı kaşlarım çatılırken, sorumu tekrardan sesli bir şekilde tekrarladım fakat aldığım yanıt değişmedi... Sessizlik.

Gözlerim Gediz'e kayarken, içimden sakin olmam konusunda kendimi ikaz ediyordum; Günay'ı anlamaya çalışmaktan daha zor olan bir şey varsa o da Günay'ın kendisini anlatmasını beklemekti.

Bu beni içten içe daha çok sinir olmamı sağlarken, kafamı iki yana sallayıp Günay'ı artık kendi haline bırakmanın zamanının geldiğini düşünerek odadan çıkmak üzere ayağa kalktım. Bu hareketim o kadar seri bir şekilde olmuştu ki kimsenin bir şey demesine veya beni durdurmasına müsaade etmeden çıkış kapısına yönelmiş ve havanın durumunu umursamadan dışarıya çıktım. Gökyüzünden akan her yağmur damlası saçlarıma konarken, toprağın o nemli kokusunun burnuma gelmemesi için bir anlık burnumu tıkamak istedim.

"Nereye gittiğini sanıyorsun?" diyen Günay'ın arkamdan gelen sesiyle birlikte adımlarım daha çok hızlanırken, bu karanlıkta nereye gittiğimi umursamadan dümdüz yürüyordum. Günay kızgın bir şekilde arkamdan bir şey dediği sırada gök gürültüsünün şiddetinden dolayı ne dediğini duymamış fakat bunu da önemsemeden yürümeye devam etmiştim. "Çığlık!" diye bağırmasıyla birlikte şimşek çaksa bile onun sesini gizleyememiş ve ona dönmemi sağlamıştı; Onu incelediğimde onun da saçının ve giysilerinin ıslandığını gördüm. Islak saçı alnına yapışmış ve yüzündeki yağmur damlaları çenesine doğru yol almaya başlamışlardı.

SAĞIR KULAĞA AĞLAMAKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin