8.BÖLÜM: "BULUNMAK..." (Part7)
-Ne demiş canım Oğuzcum Atay; 'Bir yerden sevmeye devam edebilir miydim? Çünkü sevmek, yarıda kalan bir kitaba devam etmek gibi kolay bir iş değildi. Ya hiç sevmemişsem bugüne kadar? Bir kitaba yeniden başlamak gibi, sevmeye yeniden başlamak pek kolay sayılmazdı herhalde." *
Tarih: Sevmeler ve sevilmeler.
Saat: 02:23 (Gece Yarısı)
"Teşekkür ederim," dedim ne diyeceğimi bilemeyerek. Aslında çok fazla söyleyeceğim şey vardı ona karşı ama saçmalamak istemiyordum. Günay sadece gülümseyip ayağa kalktı.
"Gidelim mi?" Kafamı olumlu anlamda sallayıp usta ile vedalaşarak arabayı par ettiğimiz yere doğru yürümeye başladık. "Ben hep terk edildim," diye başladım sözlerime. "Önce bir bir ailem tarafından terk edildim. Sonra dışarıdakiler terk etmeye başladılar beni. Arkadaşlarım, babam yüzünden benden uzaklaşıyorlardı. Babamın kişiliğini ve mesleğini bildiğimden kızamıyordum onlara fakat terk edilmek, her ne kadar küçüklükten beridir başıma gelen bir durum olsa da hiçbir zaman alışamadığım bir şeydi. Bu yüzden kendimi korumak için ben insanlardan uzaklaşmayı seçtim." Günay ilgiyle beni dinliyordu. "Hastanede de gördün zaten, duydun az çok yaşam hikayemi ama anlatmam gerekirse eğer benim babam Ekrem Elez. Kendisi bir iş adamıdır. Tanıyor muydun?" Günay kafasını olumlu anlamda salladı.
"Birkaç kere medyada ismini görmüştüm sanırım..." dedi düşünceli bir sesle. Olumlu anlamda kafamı sallayıp derin bir nefes aldım ve burnuma gelen deniz kokusuyla bedenimin rahatladığını hissettim. Kollarımı göğsümde kavuşturup soğuktan kuruyan dudaklarımı yaladım.
"Hayatım terk edilmek ve söylenen yalanlarla kuruluydu. Babam her ne kadar bedenen bizim hayatımızda olmasa da soyadımız nedeniyle sanki hep bir gölge gibi peşimizdeydi. Nereye gitsek, ne yapsak hep haberi oluyordu. Peşimizde hep adamları vardı. Kaç kere babamı korkutmak için evimize silah açtıklarını hatırlamıyorum bile." Yaşadıklarıma inanmak benim için hala zorken bunu birilerine anlatmaya çalışmak çok daha zordu. "Babam benim gözümde hep karanlık, hep derin gelir. Annem babama duyduğu sevgiyi anlatmaya bayılırdı. Onu her anlattığında, gözlerine bir ışıltı gelir, yorgun gülümsemesi dudağında şekillenir, zihnen o günlere giderdi. Ben bunu anlayamaz, onu terk eden birini nasıl bu kadar güzel ve naif bir dille anlattığını sürekli sorgulardım. Bir gün beni kucağına oturtup, o meşhur Leyla ile Mecnun efsanesini anlatırdı; Birbirlerini seven iki gencin, birbirlerine kavuşabilmek için uğurlarına bin bir savaştan ve emekten geçtikleri, o efsanevi hikaye..." Aramızda gerçekleşen bu konuşmayı o da ben de sürmek istemiş olacağız ki, yanımızda duran arabaya binmek yerine yanından geçip yürümeye devam ettik.
"Nasıl tanışmışlar peki?" diye sordu bana Günay. Cevap vermeden önce ona baktım; Arkamıza aldığımız rüzgar sayesinde dalgalanan kumral saçlarının her telinde, sanki beyaz papatyalar dizili gibiydi. Bir anlığına, sadece bir anlığına, onun ne düşüneceğini umursamayarak topuklarımı havaya kaldırıp ona doğru uzanmak, saçlarına burnumu gömüp her telinin ardına saklanmış papatyaları koklamak istedim fakat bu düşünceyi gerçekleştirme düşüncesi bile ellerimi karıncalandırmaya, boğazımı düğümlendirmeye, kalbimi hızlandırıp nefesimin kesilmesine neden olmuştu.
Kim bilir uygulamaya geçsem ne olurdu?
"Annem hiçbir zaman ne babamın ne de kendisinin geçmişlerinden, aile yaşantılarından bize hiç bahsetmedi. Sadece bir gün babam annemi, ortak bir arkadaşlarının vasıtasıyla bir fotoğrafta onlarca kişinin arasından görüp beğenmiş ve tanışmak için annemin okuluna gitmiş. O şekilde tanışmışlar ve birbirlerine ilk görüşte aşık olmuşlar," deyip gülümsedim. Anneme aşk çok yakışırdı. Öyle ki babamdan her bahsettiğinde, yüzünde yaşam belirtisi oluşur, genç bir kız gibi oradan oraya süzülürdü. Bense onu hayranlıkla dinler, artık ezberimde olmasına rağmen her anlattığında hep aynı heyecanla onu dinlerdim.
"Peki, neden terk etmiş baban, anneni?" diye sordu bana Günay. Vücudum sorusuyla birlikte gerildi, anneme karşı özlem kokan gülümsemem suratımdan silindi ve denize bakan gözlerim ifadesizliğe bürünüp onun gözlerine baktı; Karanlık bulduğu anda koyulaşarak, derinleşen ve bir girdabı andıran kahve rengi gözlerinde kendimi gördüm. O an, onun gözlerinden nasıl göründüğümü bilmek istediğimi fark ettim. "Yani, annen babanı o kadar saf bir sevgi ile seviyormuş ki, sizin ona karşı nefret duymanıza bile izin vermemiş aslında. Size hep onun hakkında iyi şeyler bilmenizi ve ona karşı hep iyi duygular beslemenizi istemiş. Peki baban neden anneni bırakıp gitmiş?"
Onun son sorusuyla birlikte gözlerimi onda çekip karşıdan bize doğru gelen insanlara diktim; Herkes yanına eşini, dostunu veya çocuklarını almış sahilde geziyor, deniz kokusunu içlerine çekiyor ve aralarında sohbet edip keyifli vakit geçiriyorlardı.
"Bilmiyorum..." dedim omuz silkip. "Belki de bu sevgiyi taşımak zor gelmiştir? Belki de..." dedikten sonra derin, sıkıntılı bir nefes çektim içime. İçime giren soğuk hava beni kendime getirmişti.
"Belki de siz, babana zor geldiniz?"
Burukça gülümsedim; "Belki de..."
---🐞---
*Oğuz Atay, Korkuyu Beklerken alıntı.
Yazar: LAİLA
BENİ TAKİP EDEBİLMEK İÇİN;
INSTAGRAM: THE_LAILA
TWITTER: THE_LAILA
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAĞIR KULAĞA AĞLAMAK
RomansaHER GÜN AYNI SAATTE YENİ BÖLÜMLER PARTLAR HALİNDE GÜNCELLENİYOR! ---------------------------------------------------------- ACIDAN DOĞAN ACINASI VARLIKLAR SERİSİ -SAĞIR KULAĞA AĞLAMAK: Bir annenin rahmine düşen benlik, öğrendiği gerçekler karşısında...