26. BÖLÜM: KIRIK...

3 0 0
                                    

26.BÖLÜM: "KIRIK..."                         (Part2)

- Kanadı kırık bir kuş, yine de uçmaya çalışır mı?

Tarih: Bir Cam Parçası.

Saat: 07: 46.

Gediz bıraktığım tostumu alıp kağıdını benden daha güzel bir şekilde tekrar açtı ve acı sosu verilen maket bıçağı yardımıyla tostun üstüne sürüp bana tekrardan uzattı. Dik dik ona baktığım sırada ise inatçı bir şekilde o da bana bakmış ve birkaç saniyenin ardından guruldayan karnımla birlikte yumuşak bir şekilde gülümsemişti. Bende daha fazla uzatmak istemedim ve onun elinden tostumu alıp ısırdım. Bununla birlikte tostun içindeki peynir de uzamış ve acı sos ağzımın çevresine bulaşmıştı. Gediz ile birbirimize baktığımızda ikimizin de aynı durumda olmasıyla birlikte komik bir görüntü ortaya çıkmış ve bu ikimizi de gerginliğinin biraz olsun geçmesine neden olmuştu.

"Tamam, pardon..." dedi Gediz. "Sana başkalarının laflarıyla gelmemem veya yalnızca duyduklarımdan yola çıkarak sana bir soru sormamam gerekirdi."

"Önemli değil," dedim ağzımı peçeteyle silerken. "Onların da neden bu kadar büyük bir tepki gösterdiklerini açıkçası anlamadım. Onlar veya işleri hakkında ne biliyorum ki kime, neyi anlatacağım?"

Gediz konuşmadan önce sağına soluna bakıp etrafı kolaçan ettikten sonra bana döndü. "Haklı olabilirsin ama ne yazık ki onların hiçbiri bu sorunun cevabıyla ilgilenmiyorlar. Her ne kadar herkes aynı cephede gibi gözükse de her cephenin içindeki bölüğün başka bir komutanı ve o komutanında başka bir düzeni var. Aynı cephede olmak için aynı amacı taşıman gerek, o amaca hangi yollarla ulaştığın veya komutanının kim olduğunun da hiçbir önemi yok." Ben tostumu sessiz bir şekilde yerken, Gediz ise bitirdiği tostunun kâğıdını tabağına geri koydu ve masada ki tuz ile kürdanlığı önümüze çekti. "Sen ilk defa kürdanlık bölüğünde görüldün," dediğinde kaşlarımı çattım. "Rusya'da..." diyerek açıklama yaptı. "Seni kabul ettiren bölüğüne özgü bir sembollü şal verildi." Evet, bu yaşanmıştı. Krasnodar, Rusya'da şal ile Günay'ın nerede olduğunu tarif eden bir kâğıdı bana vermişti. "Ve yeni doğan bir bebek gibi sana da bir isim verildi," dediğinde zihnim fısıldadı; "Victoria," diyerek elimi bıraktım ve karşımda kırmızı görmüş boğa gibi kızarmasına izin verdim. Anlaşılan iyi bir Rus'tu. "Bir şey mi oldu?" diyerek sordum şaşırmış gibi yapıp bilmezliğe yatarak.

"Rus olduğunuzu bilmiyordum."

"Tabi ki de Rus değilim fakat hatıralarınızda bu adla kalmak isterim." Hiçbir şey sormadan kaşları çatık bir şekilde beni dinlemeye devam etti. Selim bana kapıyı açıp mekândan çıkmadan önce istediği açıklamayı yaptım. "Victoria'yı bilirsiniz, ünlü Zafer Tanrıçası. Buraya gelmeden önce iskambil kâğıdı falı baktırdım da Kupa 10 çıkmıştı..." dedim İstanbul'a ima yaparak. O sırada İstanbul kendini tutamamış ve göbeğini sallayarak koca bir kahkaha atmıştı. "Bu isim için ne derler bilirsiniz, küçük kızınız Victoria'yı arayın çünkü o her zaman kazanan olacak..."

"Yani sen artık kimsesiz bir bebek değilsin," dediğinde altında yatan imayı anladım; Eğer onlardan biri değilsem bana kimsesi olmayan biriymişim gibi bir muamele gösteriyorlardı. Rusya'ya İstanbul ile birlikte gelmem ve Krasnodar'a kendimi farklı bir adla tanıtmam ile onun da bana sembol vermesi üzerine onların gözünde İstanbul, beni evlat edinmişti. Beni kendi ailesine almış ve onun bir üyesi yapmıştı. Bu konuda kimse benim fikrimi almasa bile o aileye kendim bile fark etmeden girmiş olmuştum. "Fakat sen tuz bölüğünü arayarak, kendi bölüğünü satmış oldun. Komutanlar, askerlerine sormazlar. Onlar sadece yapıp yapmadığınla ilgilenirler, nedenlere ihtiyaçları yoktur," diyerek kürdanlıktan bir kürdan alıp tuzluğun içine koydu.

SAĞIR KULAĞA AĞLAMAKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin