23. BÖLÜM: KELİMELERİN ACI DOLU ANLAMLARI...

2 0 0
                                    

23. BÖLÜM: "KELİMELERİN ACI DOLU ANLAMLARI..."           (Part2)

-Geçmiş, geleceğe çelme takarak önüne geçmeye çalışıyordu. Geçmişe sıkışıp kalan kelimeler ise yetersizliklerinden değil anlamlarında saklıydı.

Tarih: Ölüm Günün Kutlu Olsun.

Saat: 15: 14.

Evin sessiz oluşuyla birlikte kimseyi göremezken, bir şey düşünmeden salonun kapısını açtım; İpek, son cümlelerin ardından hiçbir şey demeden odadan çıkıp gitmişti fakat bir anda bedenim o an öylesine ağır gelmişti ki yataktan çıkıp onu takip edecek dermanım kalmamıştı.

Salonda tüm perdeleri çekilmiş bir halde, Günay'ın elindeki içki bardağıyla birlikte, kafasını geriye doğru yatırıp koltukta oturur bir vaziyette yayıldığını gördüm; Koltuğun ortasında duran sehpanın üzerinde bir sürü boş şişe bulunuyordu. Günay ya benim geldiğimi anlamamıştı ya da kafası dağınıktı.

Hiçbir şey demeden arkamı dönüp odadan çıkacakken, hiç beklemediğim anda söylediği sözlerle durmuş ve arkamı dönerek ona bakmıştım. "Ne o, kaçıyor musun yoksa?" diyerek alayla konuşsa da sarhoş olduğu her halinden belliydi. Yine de Günay hiç umursamadan elindeki içki bardağıyla ayağa kalkıp bana doğru yürümesiyle birlikte istemsizce birkaç adım gerileyip sabah sıktığı koluma gitti elim ve istemsizce orayı ovuşturmaya başladım.

Belki de İpek'in odama kadar getirdiği kremi gerçekten de sürmeliydim çünkü hala acıyordu.

Günay'ın gözleri elimle ovuşturduğum koluma gittiğinde kısık sesle gülmüş ve üstüme doğru yürümekten vazgeçip tekrar kendini koltuğa bırakmıştı. "Kaç tabi... Git istediğin yere..." dedi düz bir sesle. Alaylı ifadesi kırılmış, sarhoşluk ona dengesizlik katmıştı.

"Ne diyorsun Günay?" diyerek bıkmış bir halde alnımı ovaladım. Öyle bir kâbusun hemen arkasından Günay'a denk gelmek, bünyeme iyi gelmemiş olacak ki başıma şiddetli bir ağrının girmesine neden olmuştu.

"Bunun sende ne işi var?" diyerek sakince koltukta bana doğru doğrulmuş, kaşları çatık bir şekilde ateş çıkan gözlerle bana bakıyor ve elindekini bana doğru sallıyordu; Bu, Yağız'ın evinden gizlice alıp cebime attığım ve buralara kadar getirdiğim Nazlı ile Günay'ın katlanmış fotoğrafıydı. Günay'ın onu nereden ve nasıl bulduğuna anlam veremesem de şaşırmıştım. "Bu sende ne arıyor, söyle!" diyerek tekrar bağırdı bana Günay ve bu sefer daha emin bir şekilde koltuktan kalkarak bana doğru bir adım attı.

Ben, onun bir anda bağırmasıyla irkilirken, onun, bana doğru her adımında geriye gitmiş ve sırtımı duvara yaslayana kadar yaklaşmıştım. Günay'da ondan kaçan her adımıma rağmen bana doğru bir adım daha atmaya devam etmiş ve fotoğrafı hiç bırakmadan tek elini kafamın yanındaki duvara yaslayarak tekrar bana fotoğrafı gösterdi. "Bana bak!" demesiyle, tam tersi ondan olabildiğince gözlerimi saklamaya çalışırken bu sefer de "Bana cevap ver!" diyerek bağırmıştı.

"Tamam..." dedim, onun bu tavırlarından artık pes etmiştim. "Yağız'ın evinde bulmuştum sadece... Önemli bir şey değil zaten, cebimde kalmış." Ona detay vermek istememiş, sadece konuyu özetlemekle yetinmiştim ki anlatsam bile bu kafayla beni anlayabileceğini sanmıyordum.

"Almayacaksın!" diyerek kelimenin üstüne bastıra bastıra heceledi. "Almayacaksın, anlıyor musun?" Gözleri fal taşı gibi kocaman açılmış ve öfkeyle kaplanan toprak, kendisini asla saklama ihtiyacı hissetmemişti. "Anladın mı?" diyerek daha çok bağırdı ve benim cevap vermemi bile beklemeden "Ne istiyorsun, pişman olmamı mı?" diyerek konuştu fakat sesi alaylı tavrından dolayı her ne kadar sertliğini korusa da artık bağırmıyordu. "Olmam," dedi keskin bir ifadeyle. "Olmadım."

SAĞIR KULAĞA AĞLAMAKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin