11.BÖLÜM: "BATAKLIKTA YETİŞMİŞ ORMAN..." (Part1)
-Sevdanın ismi...
Tarih: Parçalı Bulutlu.
Saat: 11:34.
Karanlık gökyüzünde, gri bulutlardan boşalırcasına dökülerek yağan yağmur, arkasından gelen şimşek ve gök gürültüsü, onların altında kaldırımda yavaşça yürüyen ben...
Etrafımdaki herkes bir an da yağan bu yağmurun altında koşturarak yağmurdan kaçarken ben, evden çıkarken üstüme öylesine aldığım fakat şimdilerde sırılsıklam olmuş ceketimle ağır ağır kaldırımda yürüyordum. Koşturan insanların bazıları bana çarpıyor, ben sendeliyor fakat onlar koşmaya bense yürümeye devam ediyordum.
Daha ağır...
Çok daha ağır...
Ellerim iki yana düşmüş, boşlukta sallanır gibi sallanıyorlar. Saçlarımsa yağmurdan dolayı ıslak ve ağırlaşmış ya da artık saçlarım bile yük geliyor bana. Ceketim ne yağmurdan koruyabilir artık beni ne de üşümekten.
Üşüyorum.
Kaldıramıyorum.
Bu benim son noktam.
Bazı günler vardır, hani adını koyamadığınız günler... Adını koyamaz ama hissedersiniz. Ağırlık yapar size. Nefes alışverişleriniz kısalır, düşünmek istersiniz ama o kadar boştur ki kafanızın içi; bir anda kendinizi kocaman, karanlık bir boşlukta bulursunuz. Nereye bakacağınızı, nereye ayak basacağınızı şaşırır durursunuz.
İşte ben o günlerden birindeyim.
Bu benim vaveylam; Kimseye duyuramadığım ebedi yasımın anahtarı.
Sonra karşımda birini gördüm; Üstüne giydiği ceketi sanki giymek için giymiş. Saçları ıslak ve dağınık: Üşümüş, titriyor.
Görseniz nasıl dağılmış, nasıl bitik bir durumda...
Yaşamak denilen o kavram, sanki onun için sadece nefes alıp vermekten ibaret ki biraz daha böyle durmaya devam ederse, büyük ihtimalle nefes artık alabileceği bir şey olmayacak.
Yaklaştım ona. Yüzünü göremiyordum ama tanıdık bir his uyandırmıştı içimden. Sonra gülmek istedim kendime. Gecem gündüzüme karışmış, tarih denilen kelime benim için sadece bazı günlerde olan hava durumlarından ibaretti.
Yaşamak buna denilirse eğer yaşıyorduk biz de.
Yaklaştığımı fark edip durdu o da. Kafası hafif eğik, kıvırcık kumrala kaçan sarı saçlarının ön tarafı alnına düşmüştü. Ayaklarımızın arasında biraz mesafe bırakıp durdum. Ayakkabılarına ve paçalarına çamur bulaşmıştı sonra yavaşça yüzünü kaldırdı; önce kirli sakalları gözüme çarptı, sonra yüz şekli ve gözleri... Bataklığın rengiydi gözleri. Beni görüp acımasızca içine çektiler.
Orası boşluktu, hiçlikti, yalnızlıktı ama ne yalnızlık!
Kalabalık bir cadde düşünün .Herkes birbiriyle selamlaşıyor, şakalaşıyor... Bir sizi görmüyorlar, bir size yerleri yok.
İşte o kadar ağır, o kadar yalnız...
Sonra yüz şekli... Bazı izler var yüzünde, yaşanmışlığın izleri: Anneannem hep derdi; "Derdi büyük olanın konuşmasından değil, yüzündeki kırışıklıklardan belli olur. Yaş almak değildir önemli olan, neyden bu kadar acı çektiğindir."
Neyden acı çektin kim bilir bu kadar?
---🐞---
*Cemal Süreyya, Var alıntı.
Yazar: LAİLA
BENİ TAKİP EDEBİLMEK İÇİN;
INSTAGRAM: THE_LAILA
TWITTER: THE_LAILA
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAĞIR KULAĞA AĞLAMAK
RomanceHER GÜN AYNI SAATTE YENİ BÖLÜMLER PARTLAR HALİNDE GÜNCELLENİYOR! ---------------------------------------------------------- ACIDAN DOĞAN ACINASI VARLIKLAR SERİSİ -SAĞIR KULAĞA AĞLAMAK: Bir annenin rahmine düşen benlik, öğrendiği gerçekler karşısında...