13.BÖLÜM: RUS RULETİ...

9 1 0
                                    

13.BÖLÜM: "RUS RULETİ..."                     (Part5)

- Ya şundadır ya bunda...

Tarih: Körebe.

Saat: 05: 48.

Fakat buna alışamıyorum. Onlarla sınanmaya alışamıyorum: Günlerdir bir bıçak var boğazıma dayanan... Tek yanlış hamlemde gırtlağımı kesip, bedenimle kafamın arasındaki birleşimi koparabilir. Ne nefes aldığımı doğru düzgün hissedebiliyorum ne de yaşadığımı...

"Buraya... istediğim zaman gelebileceğimi söylemiştin?" dedim aklımdaki tek bahaneye sığınarak. Beni tanıyorsun baba. Bir baba, evladını tanır öyle değil mi? Benim asla kendi rızamla buraya, sana gelmeyeceğimi bilirsin değil mi? Bak, sessizce gözlerime bakıyorsun şuan. Biraz sonra ellerini omuzlarıma koy ve üstüme gel benim, neler olduğunu sor bana... Ben sana hemen dökülemem tabi. Hemen anlatamam sana başıma gelenleri. Malum, tehdit ediliyorum sonuçta. Artık sen beni konuşturmanın bir çaresini bulursun.

Hadi be baba! Söz, bu sefer fazla inatlaşmayacağım seninle... Sözde birkaç kere burun kıvırırım sana, hani istemem yan cebime koy hesabı ama dördüncü soruşunda mutlaka bülbül gibi şakırım sana. Anlatırken omuzunda ağlayabilirim gerçi, artık onun da kusuruna bakmazsın.

"Evet, elbette kızım. Çok sevindim gelmene..." dedikten sonra gülümseyerek baktı bana ve omzumdan tutarak beni masaya doğru yönlendirdi. Masanın kenarında duran yardımcı bir kadın, benim için fazladan bir servis daha açmak üzere mutfağa doğru adımlamaya başladı; "Gel, geç, otur yanıma. Kızım, sen kenara kay bakayım..." dedi Nilay'a bakarken. Nilay önce bana, sonrasında babama bakıp son kez annesi Meryem hanıma döndüğünde, annesinin, "Hadi kızım..." demesiyle gözlerini devirip boş sandalyelerden birine geçti.

Ben Nilay'ın yerine oturduğumda, babam yerine oturdu ve elini masada duran elimin üstüne koydu; Her ne kadar elleri sıcak olsa da yabancı bir tenin soğukluğunu andırıyordu. Geçmiş veya gelecek... Hiçbir şeyin izini taşımıyordu. Ellerimi çekip, kendime saklamamak için yine zor tuttum kendimi.

"Nasılsın?" Dişlerimi sıktım ve gözlerimin dolmaması için dua etmeye başladım. Allah aşkına baba görmüyor musun nasıl bir halde olduğumu? Seninle son görüştüğümüzden bu yana oldukça zayıfladım. Saçlarım darmadağın, gözlerim desen birkaç saatlik uyku için bana yalvarıyorlar resmen. Omuzlarım düşük, eşofmanlarla geldim sana. 

Nasıl hala anlayamazsın? 

Karşımdasın, bana bakıyorsun fakat nasıl bana karşı bu kadar kör olabiliyorsun?

Aklım almıyor diyeceğim, yanlış anlamandan korkuyorum. Çünkü aklım Günay ile dolduğundan beridir başka hiçbir şeyi almıyor zaten. Seni, abimi, bu masadaki herkesi unuttum, biliyor musun? Beni, size bağlayan tek şey öfkemdi, o da gidince artık bende tamamen bittiniz.

Emin olun, siz benim yaşarken öldürdüklerimdensiniz... Kaç kere beynimde size silah çekip kurşun sıktığımı, toprağı kazıp sizi içine attığımı hatırlamıyorum. O toprağı hala seviyorum. Sizin cesetlerinizi taşıdığı için değil yanlış anlamayınız, o ıslak toprak kokuyor.

Keşke ona ne kadar aşık olduğumu, sana anlatabilsem be baba... Ama sana anlatmak, sokakta ki bir yabancıya anlatmaktan bin kat daha zor.

Soruların arkasından her cevap verdiğimde bir başka soru daha gelmişti fakat neyse ki şu kahvaltı işi sona ermiş, herkes işine gitmek için evden çıkmıştı. Evde yalnızca ben, babam ve Nilay vardı. 

Hiçbir durum, bu durumdan daha kötü olamazdı.

Hiçbir durum, bu durumdan daha kötü olamazdı

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

---🐞---

*Sabahattin Ali, Kürk Mantolu Madonna alıntı.

Yazar: LAİLA

BENİ TAKİP EDEBİLMEK İÇİN;

INSTAGRAM: THE_LAILA

TWITTER: THE_LAILA

SAĞIR KULAĞA AĞLAMAKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin