19.BÖLÜM: 2022'NİN İLK GÜNEŞİ...

4 1 0
                                    

19.BÖLÜM:"2022'NİN İLK GÜNEŞİ..."          (Part6)

-Beraber nice senelere!

Tarih: İlk.

Saat: 07: 19.

Ne diyeceğimi bilemez bir haldeydim ve artık savrulacağımı hissediyordum. Bırakmak istiyordum, kendimi rüzgara bırakıp savrulmak... Belki de en doğrusu buydu benim için.

"Ben Zero'yu tanımıyorum ama..." diyerek saçmaladım. Kendimce onun hayatında bir giriş yolu bulmak istiyordum fakat her denediğimde kapıyı yüzüme kapatıveriyordu.

"Tanımana gerek yok zaten." Kaşlarımı çatarak ona baktım. Gözlerime bakmıyor, karşıma bakıyordu. Sözleri acıtacaktı ve belli ki kıracaktı da... "Sevgi'yi de alıp hayatından çıkacağım. Beni görmeyecek, duymayacak ve bilmeyeceksin. Zamanla unutursun zaten. Öyle insanların hayatında çok önemli bir yere sahip değilimdir." Ve klişe bir ayrılık konuşması, iki sevdalının ayrı yollara sapması. "Günay olarak var oldum senin gözünde, aklında da Günay olarak kalmak istiyorum. Bir süre geçtikten sonra kalbinden çıkarım zaten ama aklında bana yer ayır."

"Ne?"

Beni hiç duymamış gibi yaptı. "Biraz ağlarsın belki, üzülürsün, belki depresyona da girersin ama geçer. Her şey geçer bu hayatta, ben de geçerim senin için." Etrafımın mumlarla çevrili olduğu bu yolda Günay'ın, karanlığa doğru gitmemem için beni durdurduğu o noktadaydık ve birbirimize bakıyorduk. "Biterim yani... Unutursun yani... Bilmiyorum, bakarsın işte başının çaresine. Daha önce nasılsan, benden önce nasılsan, benden sonra da öyle devam edersin işte..." Günay kolumu bırakmış, beni durdurmaktan vazgeçmişti. "Git diyorum işte!" diyerek sesini yükselterek bana baktı. "Merak etme bir yolunu bulurum ben, Sevgi içinde dert etmene gerek yok, o alışkın öyle şeylere..." İkimizin de gözleri dolmuş ve sesimizin yükseldiğinden dolayı İstanbul ve diğerleri etrafımızı sarmıştı.

"Baba..." Sevgi'nin yanımıza gelen uykulu halleri bile, bizim gözlerimizin ayrılmasına yetmemişti.

"MarcoPolo'yu öğrendiğin için bir şeyler olabilir ama hallederim ben, başın bu yüzden derde girmez yani... Ama sen git işte! Kalbine biri girer nasıl olsa..." diyerek saçmalamaya başladı. İstanbul, Günay'ın omuzuna vursa bile sanki varlığını hissetmemiş gibiydi. Sadece gözlerime bakıyordu. "Güzel kızsın. Çok güzelsin. Herkesin sesi var ama senin sesin başka... Bir şiirin mısraları gibi. Herkes güler ama senin gülüşün de bir başka... Hece ölçüsü gibi her şey tıkırında. Herkesin güzel kokusu var ama senin kokun da bir başka... Nasıl bilmiyorum ama temiz hava soluyorum sanki. Ciğerlerim senin kokunu duyduğunda bayram ediyorlar. Tamam, dünyadaki herkesin gözleri yeşil olabilir ama senin gözün bile bir başka güzel be!" diyerek toparlamaya çalıştı kendisini.

O sırada İpek benim yanıma, Yağız ise onun yanına gitmişti.

"Canın acıyabilir, bana kızabilirsin, ne bileyim küfür falan edersin belki... Ama sonra alışırsın. Benim sana bıraktığım yarada iz kalmaz çünkü merak etme sen!"

"Peki sen ne olacaksın?" Sesim biraz çatallı çıkmıştı ve nefes almaya ihtiyacım vardı, belki de Günay'a ihtiyacım vardı, onunla olmaya ihtiyacım vardı. Tekrar nefessiz kalmak istemiyordum. "Ben bunlara alışkın bir insanım, biliyorsun. Sen ne olacaksın?"

"Baba!" diyerek Günay'a döndü Sevgi, onu durdurmak ister gibi fakat Günay, Sevgi'ye dönmedi. "Ya Çığlık abla?" diyerek bu sefer de benden medet umdu ama bu noktaya bizi getiren Günay'dı. Günay ise sessizliğini korumuş ve sadece bana bakmakla yetinmişti.

"Her neyse..." dedim sanki hiç ağlamamış gibi; Sözleriyle kırılmamış, paramparça olmamış gibi. Kendime de şaşırıyordum aslında, nasıl yaşadığım onca şeye rağmen hala insanlar tarafından kırılabiliyordum? Zaten yeterince kırılmamış mıydım? Kırılmadık nerem kalmıştı da, hala daha kırılabiliyordum? "Bir şeyler olsaydı eğer aramızda, belki dediğin gibi bu konuşmalarının ardından depresyona bile girebilirdim." Canım kanıyordu, karşılığını vermek istiyordum. "Ama zaten eğer aramızda gerçekten bir şeyler olsaydı, her ne olursa olsun benimle bu konuşmayı yapmaya cesaret edemezdin." İpek bana arkadan sarılmıştı, sudan çıkmış bir balığın bir anda suyu görüp içine dalması gibi İpek'e yaslandım ve bütün yükümü o an ona verdim. Yaralı ruhumu taşımak, İrem için kolay olmamış olmalıydı. Gözlerimi anlık refleksle kapatıp açtığım anda ikisinden de iki yaş düşüp çeneme doğru yol alırlarken, göz yaşlarımla nemlenmiş dudağımın kenarını ısırdım. "Yani ben olsam, buna cesaret edemezdim ama merak etme..." diyerek onun gözlerinin içine baktım. İfadesiz bir şekilde bana bakıyor, beni izliyor ve beni dinliyordu. Sanki sadece burada ben var gibiydim onun için. Şuan tek ben önemliydim, sanki. "Bir sorun yok."

Ben bunca zaten kelimelerin yetersizliğinden yakınıp dururken, şimdi onlarca kelime dilimin ucunda ve hepsi de karşımdaki adama söylememi bekliyordu. Sabırsızlardı fakat bu sefer benim gücüm yoktu.

Resmen elden, ayaktan boşlamıştım.

Aramızdaki sohbetin bu şekilde sonuçlanması, büyük bir hayal kırıklığı yaşamama sebep olmuştu. Onu anlayamıyordum ve ondan aldığım cevaplar bile, onu anlamamı sağlayamıyordu.

Boşluğa düşmüştüm.

Bunca yaşananlardan sonra, her şeyimi bırakıp sırf onun için buralara kadar gelmemden sonra bile bana bu şekilde cevap vermesi, beni oldukça üzmüştü. Böyle beklemiyordum.

 Böyle beklemiyordum

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

---🐞---

*Cemal Süreya, Roman Okudum Seni Düşündüm alıntı.

Yazar: LAILA

BENİ TAKİP EDEBİLMEK İÇİN;

INSTAGRAM: qteang

TWITTER: qteangg

SAĞIR KULAĞA AĞLAMAKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin