26.BÖLÜM: "KIRIK..." (Part3)
- Kanadı kırık bir kuş, yine de uçmaya çalışır mı?
Tarih: Bir Cam (n) Parçası.
Saat: 07: 46.
"Benim bunları nereden bildiğimi sormuştun değil mi?" dediğinde ona baktım. "O askerler için feda ettiler dedim çünkü komutanlarının değil ama bütün bu düzeni koruyan insanların bu askerlere nasıl ceza verdiklerini gördüm."
Yemek yemeği bitirdikten sonra birer türk kahvesi söylemiş ve sessizce kahvelerimizi bitirmiştik. Gediz kasaya doğru ilerlediğinde, bende montumu giymiş ve tekrardan lavaboya gidip işlerimi halledip çıkmıştım. Bu süre zarfında Gediz'e de sıra gelmiş ve hesabı ödeyip yanıma gelmişti. Birlikte dışarıya çıkmak için yürümeye başladığımızda kapı otomatik olarak yanlara açıldı ve çıkan ani rüzgâr yüzüme vurarak saçlarımı geriye doğru attı. Montumun şapkasını elime alıp saçlarımın üstünü örttüm ve Gediz'i arkasından takip etmeye başladım. Aramızda çok da mesafe yoktu. Gediz arabanın kapılarını açtığında ben tekrardan ön koltuğa doğru ilerlerken, o da biz yemek yerken arabanın dış temizliği ile ilgilenen yabancı bir adamla konuşuyordu. Ücretini ödeyip şoför kapısını açtı ve içeriye fazla soğuğun girmesine müsaade etmeden kapıyı kapattı. Bende radyoyu öylesine açmış ve öylesine bir şarkıdan kaçan melodinin ortama ses vermesini istemiştim.
"Bu kadar kafana takma..." dedi Gediz, caddeye girmiş ve kırmızı ışıklarda durmuştuk. Onun sözleriyle birlikte yaslanmış olduğum camdan kendimi geri çekerek ona baktım. Bana bakıyordu. Yüzünde sevecen bir ifade, dudaklarında hafif bir tebessüm vardı. "Bir dahakine sen ödersin, olur biter." Bu dediğine kısık bir sesle güldüm. Ben gülünce o da güldü. Gülmek bulaşıcıymış meğer Sevgili Olric lakin ne tuhaftır ki bu zamandan beridir yalnızca ağlamaya odaklanmıştım; Ağlamaya, ağlatmaya... Anlamaya veya anlatmaya.
Bir insanla konuşmak ne zamandan beridir bu kadar kolay olmuştu?
Bunca dert, tasa; Kalabalığın içindeki yalnızlık... Gürültünün içindeki sessizlik, kulağında bir uğultu, dudaklarının hiç kıvrılmayan kenarları... Güldüğünde gözüken gamzelerin hiç gözükmeyişi... Ailen olduğu halde kimsesiz kalan birisi...
Yalancılar şehrinde yaşayan, birbirlerine yabancı kalanların gölgeleri; Ağlamaya alışan gözler ve hıçkırır gibi atan bir kalp... Sarılacağı kimsesi olmadığı için kendisine sarılan bir beden... Mutluluğunu gizleyen, kaderine kederle anlatan fakat anlattığında ayyaş bir sarhoş gibi gülerek bahseden bir ruh...
Kaç sene, kaç ömür?
Nereden başlayan ve nereye kadar süreceği belli olmayan bir hayatın yalnızca birkaç cümlesi... Kimliksiz bir yazarın, kendisi için yazdığı bir hayat hikâyesi.
Bunların hepsi Gediz için miydi? Hayatımda bu birkaç saati sığdırabilmek için ve günlerden bir gün dönüp arkama baktığımda "Bende güzel bir arkadaşlık yaşadım. Saate bağlasak kısaydı belki ama benim için en uzun zamandı," diyebilmem için miydi? Onca zahmet ve çile.
Ne tuhaf... Hayat, küçük bir mutluluk verebilmek için öncesinde büyük bir yakarışını bekliyor. Derler ki, "Çok gülen, çok ağlarmış." O zaman derim ki, "Çok şanslıyım. Öyle çok ağladım ki gülecek zamanı bulduğumu güldükten sonra fark ettim." Rahatladım ve gevşedim. Güldüğümde kaslarım ağrıdı önce. Sonra gamzelerimi fark ettim; Biri ağzımın sağ kenarında, diğeri ise sol yanağımın ortasında.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAĞIR KULAĞA AĞLAMAK
RomanceHER GÜN AYNI SAATTE YENİ BÖLÜMLER PARTLAR HALİNDE GÜNCELLENİYOR! ---------------------------------------------------------- ACIDAN DOĞAN ACINASI VARLIKLAR SERİSİ -SAĞIR KULAĞA AĞLAMAK: Bir annenin rahmine düşen benlik, öğrendiği gerçekler karşısında...