24. BÖLÜM: "SESSİZLİĞİN KIRILMASI..." (Part1)
-Sessizlik... Ruhun kayıp dili.*
Tarih: Anlaşılmak.
Saat: 14: 54.
Şu son günlerdir güneş hiç bakmadığım bir yerden doğuyor... Yüzüm karanlığa dönükken bile o, gökyüzünün başka bir tarafında doğmaya devam ediyor. Hal böyleyken, Günay ile ben aynı gökyüzüne bakmamıza rağmen nasıl farklı yerlere bakabiliyorduk?
"Piraye, her şeye rağmen birbirini anlayan, birbirini seven, birbirini sayan iki cesur insan gibi konuşmamız gerekiyor..." Evde başıboş bir şekilde dolanırken, çatı katına çıktığımda büyük bir kütüphanenin varlığıyla karşılaşmıştım; İki katlı olan ve güzel bir şekilde dizayn edilmiş olan bu kütüphanede gezinirken, adını hep duyduğum fakat bir türlü okuyamadığım kitabı görmemle kitabı elime almış ve cam kenarında bulunan armut koltuklardan birine oturup okumaya başlamıştım. "Aramızdaki münasebetler iki insan arasında bulunabilecek en dürüst, en temiz, en güzel ve çok çeşitli münasebetlerdir. Bunlardan birinin eksilmesi hiçbir şeyi değiştirmez. Birbirimize yalan söyleyemeyiz, birbirimizi aldatamayız. Sana yalan söylemekten, seni aldatmaktansa seni büsbütün kaybetmeyi tercih edecek kadar sana ve kendime hürmetim var." Normalde kitapları kendimi anlamak için okurdum fakat bu sefer bir farklılık yapıp kendi istediğim şeyi okumak istedim; Zaman zaman susmayı değil de konuşabilmeyi istediğim gibi. "Mesele şu: aramızdaki münasebetlerden bir tanesi olan, fakat zaten bilfiil çoktandır mevcut bulunmayan ve daha senelerce de mevcut olamayacağı anlaşılan karı kocalık münasebetimizi, kadın erkek münasebetimizi tasfiye etmemiz, kesmemiz gerekiyor. Bunun icap ettiğini uzun muhakemelerden, nefsimle yaptığım işkenceli musahabelerden sonra anladım. Ve sana bir gün bile daha fazla yalan söylememek için, bu münasebetin artık kesilmesi gerektiğini işte hemen yazıyorum." Bir başka kadın için Nazım Hikmet tarafından bir mektupla terke dilen Piyare, Nazım Hikmet'in biricik kızıl saçlı bacısı, acaba bu mektubu okuduğunda ne hissetmişti ya da mektubu okumadan önce, zarfı eline aldığında ne düşünmüştü?
Nazım Hikmet'in yine onun için şiirler yazdığını mı yoksa aşkını düz satırlara döktüğünü mü?
"Sen yine benim en yakın insanımsın, en yakın dostum ve arkadaşımsın. Çocukların çocuklarımdır. Bu taraflarımızda hiçbir şeyin değişmeyeceğine inanıyorum. Fakat artık karı kocalığımız devam edemez. Bu bağımızı, bağlarımızdan ancak bir tanesi olan bu münasebetimizi lazım geliyor. Sana yolladığım bu mektupla beraber ben karı koca münasebetimizin kesilmesi için gereken yerlere müracaatımı da yapmış bulunacağım." Peki bu mektupları yazan, kaleme döken, düşüncelerini kelimelere sıkıştıran Nazım Hikmet, bu satırlarda nasıl hissetmişti kendisini? Kızıl saçlı bacım diyerek hitap ettiği Piyaresi ne nasıl yazabilmişti? Acaba kağıda birkaç damla göz yaşı dökmüş müydü de pişman olmuş muydu veya olmaktan korkmuş muydu? "Bütün bu olup biten şeye rağmen, en yakın iki insan olarak kalacağımızı biliyorum. Benim başım sıkıştığı zaman – hapiste olayım, dışarda olayım – yine sana koşacağım, sen de öyle bana koşacaksın. Ömrümün en güzel senelerini, en iyi eserlerini sana borçluyum, onlar, manen ve maddeten senindir. Şimdilik Allahaısmarladık. Beni affet bile demiyorum. Her şeye rağmen beni herkesten ziyade anlayacak olan insanın yine sen olduğuna eminim. Ellerinden öperim.**" Acaba Nazım Hikmet, kızıl saçlı bacısı tarafından gerçekten anlaşılacağını düşündüğünden mi bu kadar rahat gözüküyordu yoksa affedileceğini düşünmediğinden mi bu kadar gergin ve suskundu?
Benim fikrimi sorarsan sevgili Olric, Nazım Hikmet kızıl saçlı bacısını aslında o kadar iyi tanıyordu ki onu bir kadın için terk ederken, Piyare'nin Nazım Hikmet'te olan aşkından ötürü ve onun başka bir kadına aşık olmasından ötürü bunu kendisine konduramayıp kendisini, yani Nazım Hikmet'i affedemeyeceğini biliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAĞIR KULAĞA AĞLAMAK
RomanceHER GÜN AYNI SAATTE YENİ BÖLÜMLER PARTLAR HALİNDE GÜNCELLENİYOR! ---------------------------------------------------------- ACIDAN DOĞAN ACINASI VARLIKLAR SERİSİ -SAĞIR KULAĞA AĞLAMAK: Bir annenin rahmine düşen benlik, öğrendiği gerçekler karşısında...