25. BÖLÜM: KÜLLÜ ORMAN...

3 0 0
                                    

25.BÖLÜM: "KÜLLÜ ORMAN..."            (Part1)

- Küller içerisinde kalan, bataklığın üstünde yetişen orman.

Tarih: Ateş.

Saat: 18: 26.

BİR İHTİMAL DAHA VAR MÜZİK- ZEKİ MÜREN PLAK

Yemyeşil ağaçların arasındayken çıplak ayaklarımın altında ezilen çimenler beni gıdıklıyordu. Bir rüzgâr esti usulca ve dalların üstünde duran yapraklar kibar bir şekilde sallandılar. Saçlarımın uçları nazikçe uçuştu ve kuşların cıvıltıları bu ana tanık oldu.

Hava kapandı ve gri bulutlar masmavi gökyüzünü tamamen sardı; Gök gürledi, şimşekler çaktı ve yağmur başladı. Ayaklarımın altındaki toprak ıslandı.

Kuşlar kaçtı, rüzgâr gür sesiyle uğuldamaya başladı. Çimenler ezilmeye devam etti ve saçlarım ıslanmaya başladı.

Biri bir kibrit çaktı ve yere attı; Yağmur durdu, çimenler tutuştu ve bataklık uyandı.

"Sen nasılsın, Victoria?" Ana yemekler yeni geldi ve bir yardımcı, boşalan bardağımı gördüğünde hemen elindeki sürahideki suyu bardağıma boşaltmaya başladı. Gözlerim ise dolacak olan bardaktaydı ve kendimi, bardağın içinde hissetmekten geri alamamıştım. Sanki bardağı dolduran bu su, benim üstüme dökülüyor ve beni boğuyordu.

Neyse ki bardakta ağzına kadar dolmuştu.

"Sen nasılsın, Krasnodar?" diyerek sorusuna es geçtim ve su dolu bardağımı elimle kavrayarak kafama diktim. Öylesine içmiştim ki görseydiniz eğer günlerdir susuz kaldığımı düşünürdünüz. Hayır, yalnızca kendimi su tarafından boğularak öldürülmekten kurtarıyordum.

Krasnodar ile olan iletişimimi güzel bıraktığımı varsaymıştım lakin güzel günlerin bir aldatmaca da olabilirdi; Çöllerde bulunan seraplar gibi.

"Oldukça iyiyim. Bu ülkeyi seviyorum." Bundan sonra ki konuşma ise beni ilgilendirmiyordu. Bu yüzden tekrar kukla halime geri döndüm ve önüme koyan yemeği yemeye başladım. Masa da koyu bir sohbet dönüyor, herkes herkesle konuşuyordu. Dilsiz, sağır ve kör olan benim için bu görüntü, yalnızca bir karmaşadan ibaretmiş gibi gözükse de konuşabiliyor, duyabiliyor ve görebiliyor olan onlar için bu görüntü yalnızca bir sohbette ibaretti ki içeriğini ise kimse bilmiyordu.

Sevgi bile masada ki beni unutmuş, İpek ile konuşurken, ben hariç sohbete katılmayan bir kişi daha vardı; Masanın diğer ucunda, İstanbul'un tam karşısında oturuyordu. Onun hemen sol tarafında olmam sebebiyle, yemek yerken dirseği sürekli koluma dokunmaya cüret ediyor fakat teğet geçip eski yerine geri dönüyordu. O aralıkta gezindi gözüm, ince ipte oynayan cambaz bu sefer de bu boşluğa gözünü dikmiş ve bir ucunu bileğime, diğer ucunu ise onun bileğine bağlayarak ipini sonuna kadar germişti.

Bu boşluk önemli bir boşluktu zira eğer Günay ile ben, birbirimizden uzaklaşırsak ip daha çok gerilerek kopar ve ipte ki cambaz da yere düşerdi ki eğer Günay ile ben, bu sefer birbirimize yakınlaşırsak da ip gevşer ve ipte ki cambaz yine yere düşerdi.

Bu boşluk önemliydi zira ipte ki cambaz düşmesindi.

Aramızdaki boşluğa o kadar çok dalmıştım ki beni düşüncelerimden uyandıran birinin sesi veya dokunuşu değil, bakışı olmuştu; Günay, onun kolu ile kolum arasındaki mesafeye, gözlerini bile kırpmadan bakan, bana bakıyordu.

SAĞIR KULAĞA AĞLAMAKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin