DİLRUBÂ

100K 2.1K 202
                                    

———————————————

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

———————————————

DİLRUBÂ: GİRİŞ

Keskin gözleri, soğuktan bile kızarmayan teni, öpülesi dudakları ve yılların ağıtı olan nasırlı elleri. Kuzgunileri her baktığımda bir dağ misali sırtımı yaslayıp yüreğimdeki onca kırığın izini, ruhumdaki yaranın her köşesini okşayıp iyileştiren merhemi gibiydi. Varlığı, bunca zaman yüreğimin her zerresinde usul usul yer edinmişti, dokunmaya kıyamayan, saçlarımı severken titreyen elleriyle yapma dercesine bakıyordu artık adım adım yıkılan o dağ, her yara izime şahit oldukça. Şimdi ise karşımdaydı, onda alıştığım korku, öfke ve bunları zapt etmekte zorlanıp gözlerine çektiği perde ile; Karaalp karşımdaydı.

Susuyordu, sustukça bir çığ gibi büyüyordu kelimeleri dudaklarının ardında. Çaresiz bakışları aklıma düştü bir sızının bedenime uğrayışıyla. Lakin dönüp durdukça soğumadı öfkesi, sanki sessiz nefeslerim o ateşi harlamış, kamuflajının barut kokusu buram buram yakmıştı yine yüreğimi. Oysa her iz ona aitti, oysa öfkesi de kendisine, korkusu ellerinden kayıp gideceğimi hissettiğindendi.

Yerinde hareketlendi, silah tutmaktan avuç içleri yara olup küçük kırmızı izler bırakmış parmakları ile sertçe yüzünü sıvazladığında nefesimi kesmeye ant içen kırmızı dudaklarından gece kadar koyu bir soluk döküldü odaya. Odanın hissi griydi, buğusu elle tutulmak isteyecek kadar yoğun. Gözleri yorgundu ruhu gibi.

İçim, her köşem onun ile dolu doluyken kamuflajını çıkartıp koltuğun bir köşesine attığında iri cüssesini ve sert göğsünü saran asker yeşili tişörtü kısa bir an dikkatimi dağıtmıştı. Lakin sesi çabuk toparlamamı sağladı.

"Seni uyardım!" yerime mıhladı. "Defalarca kez uyardım, uzak dur bizden dedim. Burası sana göre değil, başına tonlarca bela alırsın dedim." öfkeliydi, oldukça. Kontrol altında tutmaya çalıştığı bu duygu, canımın yanmış olmasındandı. Tahammülü yoktu, onun için başarısız bir görevdi. Canım yanmıştı. "Burada tehlike hep ensendedir, sana bunu defalarca kez söyledim. Canın her yandığında gözlerinin içine baka baka söyledim ama sen beni dinlemedin, kendi bildiğini okudun. Üç gün! Üç gün, Allah kahretsin ki üç gündür sana ulaşmaya çalışıyorum! Üç gündür sesini her duyamadığımda geberiyorum ama karşına geçip bunları söyledim demekle haklı olmuyorum! Canın yandı... Canın yandı Ahu, çare olamadım, sana yetişemedim," biraz olsun alçalan sesiyle yutkunduğumda gözleri yeniden beni buldu lakin konuşmadı, kısa bir sessizlik oldu odada. Dönüp durduğu geniş camın önünde gözleri bir noktaya değiyordu, kahvelerim onu bir iz gibi takip etti, çektiğim nefes göğsümü titretmişti.

Akşamüzeriydi, hava kararmaya yüz tutmuş lojmanın güzel bahçesini sokak lambaları aydınlatıyordu. Dışarıda hiç kimse yoktu, hava buz kesmiş şehir yine sessizliğe gömülmüştü o geceki gibi.

"Bu şehirde olmak herkese göre değildir," dalgın gibiydi, sert göğsüne çekip tuttuğu günlerin yorgunluğu ile bıraktığı nefesi göz altlarının uykusuzluktan, operasyondan yeni gelmiş olmasından ve bana yorduğu tüm nedenlerden kızarmış, onu ilk kez yorgun görmemi istemişti sanki. Oysa Karaalp, attığı her adımda yeri titretirdi. Oysa varlığı her zaman okşarcasına severdi ruhumu, öperdi. Karşımdaki adam tanımadığım biriydi. "Buranın öfkesi de tehlikesi de en büyük düşmanın olur. Gece başını yastığa koyduğunda kaybettiğin insanların çığlıkları doldurur kulaklarını." bakışları her hissi gibi keskindi. "Bir kargaşanın içinde sanırsın kendini, döktüğün gözyaşların bir zehir gibi kurutur ruhunu. O acı ruhunun en derinini ele geçirince hissedersin, dudaklarından dökülenlerin her biri ağıttır. Başka çaren yoktur, sadece o gururu kuşanır da kalkarsın ayağa, duyduğun tek bir cümle yeter ne olduğunu anlamaya... Vatan sağ olsun."

DİLRUBÂHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin