Kana bulanmış beyaz güller.
Bir ruh, kıvranıyordu çaresizlik ile. Bir can, yanıyordu acıya acıya. Bir beden, mahvoluyordu yavaşça. Bendim, bu etkiler, bu izler, bu kahroluşlar, bu mahvoluşlar, bu serzenişler, bu acı çekişler, bu savruluşlar, bu kırgınlıklar, ve bu kaybedişler ile bendim. Soluklarımı dahi alıp vermek gelmiyordu içimden. Hissizdim, artık hissizdim.
Harelerimde bir buğu, o da geceden kalan gönül yarasını taşıyordu. Yaz günü güneş doğmuyordu, yine yağmurlar ile kaplıydı şehir. Ne zaman hüzne boğulsam, ne zaman yaş akıtsam bana eşlik ederdi. Halimden anlar, hüznüme ortak olurdu.
Bir kaybediş ellerimde çaresizce duruyordu. Zihnimdeki doluluk geçmiyordu zamanın acımadan akıp gittiği o saniyelerde bile. Bekliyordum ki yeniden gözyaşı akıtayım, bekliyordum ki hıçkırıklar ile yeniden ağlayıp kendimi kaybedeyim. Olmuyordu. Artık ağlayamıyordum.
Bunun bu kadar can yakacağını bilmiyordum. Her daim yaşlarım dursun diye beklerken bu sefer onları dışa vuramamak eziyete dönüşüyordu. Geride kaldı diyordu bir ses, geride kaldı her şey. Akıttığın yaşların, yalan gülüşlerin, sevişlerin, sevilmeyi bekleyişin... dile getiremediğin her şey geride kaldı diyordu o ses. Susmuyordu, susturamıyordum. Düşünmek istemiyordum, düşünmekten kaçıyordum.
Kavruluyordum, boğazımdaki can yakan demirler ile nefes almaya çalışıyordum. İçimde kalan o sızının nereden geldiğini bulmaya çalışıp kendime merhem olmak istiyordum ama yapamıyordum. Yanıyordum, çok yanıyordum. Dermanım yoktu, çarem yoktu.
"Ahu hanım." bunu kendime yaptığım için nefreti hak ediyordum. "Pansumanınız için geldim." onu sevdiğim için kendimden nefret ediyordum. "Tişörtünüzü biraz sıyıracağım sırtınızı açmam gerekli, ancak doktorunuz bu sefer yaranın tamamını temizlememi istedi, canınız bir hayli yanabilir. Bağırmanızda bir sorun yok, ama dayanmaya çalışın lütfen." ondan, onun adının geçtiği cümlelerden, onu andığım her geceden nefret ettim. Yalnızlığı hak ederken bir sevgi beklememeliydim. Beni görüp geri çevirişine değildi kırgınlığım, sakladıklarınaydı. Saklanmaması gerekenlereydi. Beni bu hale getirdiği içindi.
"Hazırsanız," kolumun üzerinde döndüm, yanmazdı canım. Yanacağı kadar yanmışken artık yanmazdı. Yandı. Çok yandı canım. Hiç olmadığı kadar. Bağırmadım, acımı dile dökmedim. Yaş akıttım. Sızladı göz bebeklerim, sırılsıklam oldu tenim. Yine de tek bir ağıt yakmadım. Ruhumda sanki son bir melodi çalıyordu. Sesi yankılanıyordu, sırtımdaki acı artıyor, göğsüme bir bıçak saplanıyordu. Ağlıyordum. Saatlerdir dökemediğim yaşları şimdi bu ufacık can acısı için döküyordum. Oysa ruhumdaki sızı her şeye bedeldi, sadece ağlatmayı bırakmıştı.
Bilmiyorlardı ki ne haldeyim. Bilmiyorlardı ki neden sessizliği sahiplendim. Aralasam dudaklarımı dökerdim isyanımı, yapmadım. Yeter, dedi küçük Ahu. Artık yeter. Çektiğimiz ızdıraplar, yaşadığımız kabuslar, kaybedişler, geri dönüşleri beklemeler, kırgınlıklar, hüzünler, her seferinde terk edilişler yeter artık, dedi. Haklıydı. O da artık dayanamıyordu. Sessiz ol, dedi. Bakma kimseye, dedi. Kapa gözlerini yanındakilere sığın, dedi. Dinledim lafını. Sanki bu şehre ilk kez gelmişim gibi hissettim. Yalnız, yapayalnız. Bir başına. Yanında kimse olmadan nefes alan Ahu oldum. Beni buna zorlayan, derinde kalan iz oldu. O da geçmedi, silinmedi. Zamanla zehir oldu, kana karıştı, beni tüketti. Mahvetti.
"Neden yanmıyor canınız?" yanıyor, görmesin kimse. Bundan sonra kimse görmesin. "Bir sorun yok değil mi?" başımı ağırca iki yana salladığımda tişörtümü kapattı, yaşlarım yastığı sırılsıklam etti. Gözlerim cama vuran yağmur damlalarını izledi. Usulca cama çarpıyor, sonra da kayboluyorlardı. "Bir şeye ihtiyacınız olursa seslenin lütfen." seslenmeyeceğimi biliyordu. Gitti, yine yalnız kaldım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DİLRUBÂ
Боевик"Yanlış yerdesin öğretmen hanım." hayal kırıklığı ruhumu parçalıyordu, lakin dinmiyordu belki de son kez akıtıyordu gözyaşını Ahu. "Yolun ben değilim, olmak istediğin yer yanım değil. Orası zaten birisine aitken, çıkmaz sokaklarda kayboluyorsun." ...