Uğruna can feda.
Elimi yan taraftaki boşluğa attım, yüzümdeki huysuz ifade saniyeler içerisinde yerini alırken elimi boş çarşafta kaydırdığımda kaşlarım çatılmış, tek gözümü aralayarak yanımdaki boşluğa bakındığımda Cesur'un olmayışı sabah sabah tüm keyfimi kaçırmıştı. Ellerim yüzümü buldu, yavaşça sıvazlayarak saçlarımı geriye attığımda yatağın yarısını kaplayarak gerinmiş, dudaklarım aralanırken bir de esnemiştim. Bedenimdeki o rahatlık hissi ile yüz üstü uzanarak ellerimi yastığın altına soktuğumda belime kadar sıyrılan örtü ile izledim masmavi gökyüzünü. Hava çok güzeldi, günler sonra güneş yakıcı hissini takınmıştı ve daha yeni uyanmama rağmen içimi kıpır kıpır yapıyordu. Dudaklarımda belli belirsiz bir tebessüm yeşerdi, gözlerim yarı açık yarı kapalı iken bacaklarım yumuşacık çarşafın içerisinde kaydığında evdeki sessizliğe değil, yüzümdeki tebessümün yavaş yavaş silinişine neden olan soğukluk hissi olmuştu. Avuçlarımı yatağa yaslayarak kendimi yavaşça kaldırdığımda harelerim odada gezindi, hızla doğruldum. Saçlarım yüzüme savrulurken ellerimin saniyelik titreyişi ile odadaki dağınıklık nefesimi tekletti.
Elbisem banyo kapısının önündeydi, ayakkabılarım yan düşmüşken giyinme odasına giden yolda Cesur'un beyaz gömleği, camın önünde siyah kumaş pantolonu ve pahalı ayakkabıları vardı. Harelerim yavaşça üzerime çevrildi. Ağırca yutkunarak baktım kendime. Üzerimde sadece Cesur'un tişörtü vardı. Tişörtü hafifçe yakasından çekerek baktım, sütyenim yok.
Tamam, pekâlâ muhtemelen gece üzerimi değiştirmiş olmalı elbisemle yatmama izin vermemiştir. Evet, muhtemelen şu anda sıcakladığı için duş alıyordur. Yani, öyledir tabii. Zihnime sızan su sesi harelerimi irileştirdi, örtüyü göğsüme kadar çekerken endişem yuva yapmış, banyodaki su sesi kesildiğinde nefesimi tutmuştum. Onu duyabiliyordum. Islık çalıyordu, ve kapıyı araladı, görüş açıma girdi, beni gördü, delicesine bir yakışıklılık ile gülümsedi. O, şeydi, şey, fazla, seksi.
Saçları ıslaktı, çıplak göğsünde bronz tenini sahiplenen su damlacıkları kaslarına yuva yapmış usulca kayıyordu. Bir damla köprücük kemiğinden göğsüne, oradan karın kaslarına ve oradan siyah havlusunun bağlı olduğu kasıklarına kaydı, gözden kayboldu.
"Günaydın güzel sevgilim." düşlerimde o varken hiçbir şeyi idrak edemiyordum, ancak zihnimdeki kargaşa ile bir kez daha yutkunarak baktım ona.
"Günaydın," gülümsemesi silinmedi, aksine daha da büyüdü. Yanıma adımladı, bir elini yatağa yaslarken su tanecikleri yarı çıplak bedenime damlamış, her daim sıcacık olan dudaklarını yanağıma yaslayarak kocaman öpmüştü. Dilim damağım kurudu, ıslığını çalmaya devam ederken keyfinden bir an bile ödün vermedi, ve giyinme odasına ilerledi. Bir şey olmuş, kesin bir şey olmuş çünkü Cesur sabahın sekizinde bu kadar keyifli olamaz.
"Cesur." sesimi duyduğuna emin değilim.
"Efendim sevgilim?" sanırım havlusunu açtı, harelerim yavaşça kapandı.
"Bu oda," dolabın kapaklarını açtı. "neden bu kadar dağınık?" karnım kasılıyordu.
"Gece, biraz dağıtmışız." şokla aralandı gözlerim.
"A-anlamadım." etraftaki dağınıklığa baktım bir kez daha.
"Gece diyorum," neşeliydi. "epey dağıttık diyorum." yok, yok canım alay ediyordur.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DİLRUBÂ
Aksi"Yanlış yerdesin öğretmen hanım." hayal kırıklığı ruhumu parçalıyordu, lakin dinmiyordu belki de son kez akıtıyordu gözyaşını Ahu. "Yolun ben değilim, olmak istediğin yer yanım değil. Orası zaten birisine aitken, çıkmaz sokaklarda kayboluyorsun." ...