Dağılmaz dumanlar, üfleme çek içine, yan.
Üzerimde bir ağırlık vardı, kollarım esir alınmış, bedenim sanki onlarca kilo yük taşıyormuş gibi güçsüz düşerek nefessiz kalmıştım. Yüzümün buruşmuş hali ile kendimi geriye çekmeye çalıştıkça çabalarım yetersiz kalıyordu. Boş bir uğraş ile kollarımı çözmeye çalıştım ancak nafileydi, yakınırcasına ve yardım çağırmak adına debelenip dururken bağırıyordum.
"Bir çekil şuradan, nefes alamıyorum!" göz kapaklarım daha fazla dayanamıyormuşçasına sızlanarak aralandı, en başında bir puslu görüş varken art arda kırpıştırmam bana net bir görüş açısı sunduğunda başımı yastıktan kaldırarak ne halde olduğuma baktım.
Tanrım! Resmen eziliyordum.
Cesur yüz üste bir şekilde yanımda yatıyordu ve tek kolu öylesine sıkı sarıp beni kendine yaslamıştı ki çekilmem olası bile değildi. Başını boynuma yakın yere koyduğu için nefes alanımı daraltıyordu, üstelik bacağının bacaklarımın arasında ne işi vardı?
Put gibi dümdüz yatmıyordum ama onun gibi de üzerine çullanmıyordum, hem yanımda ne işi vardı bu ırz düşmanının?
"Cesur çek şu kolunu! Yemin ederim ezildim!" çok ağırdı ve çok fazla sıkıyordu beni. Kaçıp gitmeyecektim ama böyle bir buhran yaşatmasına hiç gerek yoktu.
Yakınmalarıma kayıtsız kaldı, düzenli nefes alış verişleri henüz uyuduğunu belli etse de bacaklarımı ondan kurtarmaya çalıştım. Yerimde debelenmem altımdaki çarşafı kaydırmaya başlasa da aldanmadan bacağımın üzerindeki bacağını tekme ile diğer tarafa atmaya çalışıyordum.
"Kangren olacağım şimdi, yapışmış kene gibi bir de." iki elimle kolunu kaldırmaya çalışarak sanki halteri üzerimden atıyormuşum gibi yüzümde beliren acı çeker ifade ile kolunu en az beş santim kendimden ayırdım. Göğsüm kavuştuğu ferahlık ile derin derin nefes eşliğinde şiddetle inip kalkmaya başladığında güçsüz düşen bileklerim ile kolu yeniden üzerime devrildi. İsyan edercesine kapandı gözlerim. Yanımda ne arıyordu bunun hesabını soracaktım, ama bu koala gibi sarınmış halinden kurtulmam için onu uykusundan pekte uygun olmayan bir halde uyandırmam gerekecekti.
Pişman olacak mıydım? Elbette hayır.
Boğazımı temizleyerek derince yutkunduğumda oldukça yüksek sesle bağırmaya başladım.
"Cesur! İmdat!" sesim kulaklarımı kanatırcasına bir tizlikte çıkmıştı ancak onu uyandırmamda yeterli olmuştu. İrkildi, tam iki saniye duraksadığında ellerini yatağa yaslayarak hızla yataktan kalktı ve yanı başındaki komodinin en üst çekmecesinden silahını alıp emniyetini açtığında koşar adım kapıya ilerledi.
Üzerimden tamamen kalkan ağırlık ile rahat bir nefes vererek her yerime dağılan saçlarımı güzelce düzelttiğimde onun olduğu yerde duruşunu izliyordum. Çok kısa sürmüştü ama burada olduğumu anlamaya yetmişti.
"Şükür kalktın." kabaca mırıldanarak ima dolu bir şekilde ona baktığımda olduğu yerde gözlerini kısarak bana tehditkar bir halde baktı.
"Ciddi olamazsın?" silahını komodine bırakarak kendisini sırt üstü yatağa bıraktığında yeniden gözlerini kapatmıştı. Hâlâ yatma derdinde.
"Senin yüzünden boğuluyordum, kene gibi yapışmışsın." tek kolunu gözlerinin üzerine kapattı, sanırım anın şokunu atlatıyordu.
"İki seslenseydin kalkardım Ahu." kızmıştı, haklı değilken bana kızamazdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DİLRUBÂ
Aksiyon"Yanlış yerdesin öğretmen hanım." hayal kırıklığı ruhumu parçalıyordu, lakin dinmiyordu belki de son kez akıtıyordu gözyaşını Ahu. "Yolun ben değilim, olmak istediğin yer yanım değil. Orası zaten birisine aitken, çıkmaz sokaklarda kayboluyorsun." ...