Ben sende tutuklu kaldım.
Parmaklarım daha yavaş gezindi teninde, öylesine usul usul, öylesine dokunmaya muhtaç, öylesine kor bir yangını ruhum sahiplenmiş gibiydi. Halim geceden yoksun, bende bıraktığı gönül dargınlığı ile firar ettirdim sıcak nefesimi. Sevdim, bir kez daha okşadım tenini. Bir durgunluk vardı sinesinde, baktım, izledim, dudaklarımda ufacık bir kıpırtı belirdi kavradım yanağını, dokunmaya kıyamıyormuş gibi. Göğsümde koca bir boşluk vardı, o da bana dargın uyuduğu içindi. Bakmadı yüzüme, hiçbir şeyin hesabını sormadı çekip alırken bile kırmaktan korkar gibiydi ama bana tek kelime etmedi. Hissetsin istedim, özrümü duysun istedim. Baş parmağım yanağında kaydı, yakıyordu parmak uçlarımı.
Karanlıktı oda, oysaki gün aymalıydı. Gri bulutlar kaplamıştı şehri, sanki bir kasveti daha sahiplenmek ister gibi. Yeşermeyi bekleyen çiçeklerimin güneşe ihtiyacı vardı o da doğmuyordu, yeterince gözyaşını sahiplendik diyordu, biliyordum. Camlara sessizce çarpıyordu yağmur damlaları, şehir bu sıralar ben gibi ne çok ağlıyordu. Süzüldü irili ufaklı damlalar, odayı aydınlatan tek bir ışık dahi yokken görebiliyordum onu, karanlıkta seçebiliyordum, hissedebiliyordum.
Baktığımda her köşeme sızandı, beni ele geçirendi, tenimi yakandı. Dudaklarımda bir tebessüm belirse onun için olurdu, belirdi, onun içindi. Daha yavaş okşadım tenini, daha yavaş sevdim. Parmaklarım dokunmaya kıyamıyormuş gibi bir kez daha kaydı alnının köşesinden şakağına, parmak uçlarımda bir yangın başladı, yüreğim sahiplendi. Dinledim; soluklarını, yağmurun sesini, onu, uyurken dahi anlattığı onlarca şeyi. Okşadım yumuşacık tenini, parmağım yana yana süzüldü şakağından saçlarına, dudaklarımdaki tebessüm silinmedi, silinmezdi. Saçlarından kulağının arkasına, bir yol izler gibi oradan çenesinin köşesine kaydı parmağım usul usul. Onu uyurken izlemek gönlümde bir çocuğun neşesini taşımak gibiydi, eşsiz ve birçok şeyi feda etmek için an kollar halde bıraktı beni. Yanağını kavradım, baş parmağım dokunmaya kıyamadığım tenini sahiplendi, sevdim. Bir milim dahi ayrılmadım, sığındım ona harelerimi kapatsam gideceğinden korktum. Daha da yaklaştım, dudaklarına küçük bir öpücük kondurdum, harelerimi kapattım alnımı çenesine yasladım.
Yüz üstü uzanıyordu, bir eli yastığın altında, diğerini belime sarmıştı. Düzenli alıp verdiği solukları saçlarıma çarpıyor tenimi karıncalandırıyordu. Onları tatmak dahi korkularımdan, hüzünlerden ve kabuslardan arındırıyordu beni. Bir kez daha sevdim tenini, gün yeniden doğmak üzereydi, saat beşi geçiyordu, ancak hava karanlıktı güneş doğmamıştı. Gri bulutlar geceyi sahiplenmişken peşimizi bırakmadı onlar yer edindi. Pus yerleşti şehre uyanmak istemeyecek kadar sindi bedenime, üşüyordum, soğuktu, o sıcacıkken yanağını okşayan elimi çekmek istemiyordum.
Daha sıkı sarıldım, sanki sarılırken dahi ağlayacak haldeydim, burnumun ucu sızlıyordu yanımdayken sadece onu hissediyordum. Dahası yoktu. Soluklarını dinlerken ağır bir yutkunuş ile dudaklarımı omuzuna bastırdım, sıcacıktı. "Sevgilim," sessizdim, fısıltılıydı sarf edişim. Küçük küçük öptüm onu, sanki göğsüne sokulmak ister gibiydi halim. Parmaklarım daha yavaş gezindi yüzünde, ona dokunmak merhem gibiydi, bazen parmak uçlarımı dahi kor bir yangın ile yaktığını hissedebiliyordum. Ilık bir esinti bahşediyordu, bronz teni dokunuşlarımı bir ev gibi sahipleniyordu, benimsiyordu. O eve ait kılıyordu, dudaklarımda bir gülümseme oluştururken yanağını okşayışımdan sevgi akıyordu. Hissederdi, hissetti. Eli usulca bileğime çıktı, kavradı, göğsüm tekledi, yanağına yaslı duran onu seven elimi tuttu sıcacık dudaklarına yasladı, öptü, ruhumdaki bir kesik yarasını daha kapattı. Bir kez daha avucumu öptü.
"Cesur." açmadı gözlerini, baş parmağı elimin üzerini okşarken sıcak dudaklarının yaktığına şahit oldu, tenimde de, zihnimde de, düşlerimde de hükmü ele aldı. "Uyandırdım mı?" sessiz bir mırıltıydı. Elimi tutan elini usulca bırakırken sardı belime, kendisine çekti, konuşmadı, sessizliği beni alaşağı ediyordu. "Cesur," bir bekleyiş vardı sesimde. "benimle konuşmayacak mısın?" karnıma saplı bir bıçak kaldı, dudaklarını aralasa çekerdi bıçağı oluk oluk kan akardı, dudaklarına mühür vursa o bıçak yine yakardı canımı. Sessizliğini benimseyemedim, harelerimde bir titreklik belirdi, sığındım ona. Dudaklarımı omuzuna bastırdım. Her öpüşümde belimdeki eli yerini sahiplendi çekilmek istemez gibiydi. Kusursuz çehresini okşayan elim belime sardığı kolunun altından sırtına dolandı, parmak uçlarım ufak ufak gezindi, bir bütündük, öyle de kalmalıydık. "Neden sessiz kalıyorsun?" gözyaşları damlalara eşlik etmek istiyordu, oldukları yeri zorluyordu. "Ben," yutkunuşum ağırdı, sıkıca kapattım gözlerimi, daha da sokuldum, sarıldım, başımı omuzuna yasladım. "özür dilerim Cesur." sıkıntılı bir soluk verdi. Onu dinlemeyeceğimi biliyordu, güvenini boşa çıkartacağımı hissetmişti. "Seni dinlemedim," sessizliğini bozmak istemiyordu, oysaki canımı daha çok yakıyordu. Biraz daha sokuldum ona, boynuna sızdım, kollarımı sıkılaştırdım bedeninde kaybolmak ister gibiydim, geri çekilmedi de, sarılmadı da. "Seni üzdüğüm için özür dilerim." dudaklarımı boynuna yasladım, seslenişim mırıltılıydı duyuyordu. Süzülen nefesim sızdı tenine, bir kez daha öptüm onu. "Benimle konuşmayacak mısın?" buna dayanamazdım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DİLRUBÂ
Aksi"Yanlış yerdesin öğretmen hanım." hayal kırıklığı ruhumu parçalıyordu, lakin dinmiyordu belki de son kez akıtıyordu gözyaşını Ahu. "Yolun ben değilim, olmak istediğin yer yanım değil. Orası zaten birisine aitken, çıkmaz sokaklarda kayboluyorsun." ...