Hisler ve kaybolan düşler.
İçimde, kaburgalarımın tam altında bir boşluk vardı. Zaman geçtikçe daha da büyür olmuş kırıp dökmek isteyen yanımı sessizliğe bürümüştü. Bir yıkım gibi avuçlarımın ortasındaki ateşi usul usul söndürmeye yetmişti. Göz bebeklerimin ardında sızlayan o nemli parçalar ile dudaklarımdan sızan nefesimi daha yavaş vererek kirpiklerimi kırpmış, harelerimi aralamakta zorlanmaya başladığımda camın ardında lacivert geceyi izler olmuştum. Her ne kadar yorgun düşsem de bu iyi geliyordu, ya ben öyle sanıyordum ya da bir çıkış yolu arıyordum. Bedenimde ruhuma bulaşmış bir duygusallık vardı. Çözümü düşünmemek belki de kabusları tadacağımı bilsem de uykuya dalmaktı ancak bir gram dahi uykum yoktu. Kendimi zorlamaya çalışsam da yapabildiğim tek şey kapalı gözlerimin ardında birkaç saat öncesinde açılan yaranın boşluğunu tatmaktı. Bir ateş diyordum avuçlarımda ki yangına, çünkü bu dudaklarımdan sızanları hedef alarak her zerremi yakmaya başlamıştı. Belki de gözyaşı akıtmak isteyen bir tarafım vardı, ancak akıtacak gözyaşı dahi kalmamıştı.
Tenime bulanmış meltemin durgunluğu ile sızdı nefesim hafifçe aralık duran dudaklarımdan. Yıldızlar geceye aitliğini kabullenmiş gibi yerindeydi, günler sonra bunu tadıyor olmak iyiydi. En azından o çıkmaz yolun sonunda durup nefesleneceksem başımı kaldırıp bakmam yeterli oluyordu. Şimdilerde olduğu gibi.
Aldığım nefes ile göğsüm yükselirken başımı geriye atarak gecenin karanlığına bürünmüş tavana çevirdim gözlerimi. Odayı sadece dışarıdan vuran ay ışığı aydınlatıyordu, seçilemeyecek kadar karanlık olsa dahi loş bir hava katmıştı ve bu sızlayan gözlerime bir nebze çıkış yoluydu. Kirpiklerim halimden yoksun bir halde olduğundan daha yavaş kapanıp açıldığında odadaki yalnızlığım ile bunu dert etmemeye çalıştım. Uzun bir süredir yalnızdım. Saat sanırım üç civarıydı, hastanedeki sessizlik ve gökyüzüne bakarak yaptığım tahmin zihnimdeki boşluğu doldurmak için yerini almıştı.
Cesur pansumanım yapıldıktan sonra savcı tarafından aranmıştı, ertelese dahi Kenan komutanın emri ile gitmek zorunda kalmıştı. Giderken Baybars'ı hiç olmadığı kadar tembihlemiş ve yanımda bırakmış. Gitmek istemediğini görmek zor değildi, aklının burada kaldığını biliyordum ve o gideli birkaç saat olmuşken içimi üşütecek kadar özlüyordum. Ne zaman gelirdi, ya da bu gece gelebilir miydi bilmiyorum ancak yanımda olmasını istiyordum. Bu boşluk daha da yayılmadan gelmesi için sürekli koridordan geçen adım seslerini dinliyordum ancak hiçbirisi ona ait değildi. Ve bu her defasında hüsrana uğratıyordu.
Baybars epeydir yanımdaydı, yüzümdeki hayal kırıklığına ait izleri görür görmez anlamış üzerinde dursa dahi daha fazla üstelemeden aklımı dağıtmaya çalışmıştı, çok yerindeymiş gibi. Çok başka bir kişiliği vardı bir dosttan daha fazlasını hissettiriyordu, mavilerinin ardında onlarca iz varken sadece gülümseyerek etrafındaki insanların iyi olması için çabalıyordu. Bu benim içindi, bizim içindi. Yorgun olsa da gülümsemekten geri kalmıyordu, anlıyordum halini ruhu kan için kalsa da kimseye belli etmeden dimdik duruyordu ayakta. Ve o, Zerrin teyzenin kararına karşı düşüncelerini sunarken beni kaybettiği kardeşi yerine koyduğunu söylemişti. Kapanmayacak bir yaranın onda açıldığını görmemiştim. Bunu fark etmemiştim. Dokunmak ve belki de onun acısını paylaşmayı istesem dahi cesaretim kırıktı. Uzaktan bakmak ruhumdaki çocuğun canını sızlatmıştı, tabii bunca zaman ağabeyim bir kez bile yanıma gelmediği için o yara daha derine kazınmıştı. Gülümsüyordum. Bu düşünce ile sadece gülümsüyordum. Çünkü başka bir şey için çabalayacak halim kalmamıştı. Bir tarafı toplarken diğer tarafın yıkılmasına gücüm kalmamıştı. Bu kadar ayakları yere sağlam basan birisi değildim, kendi içimde dağılırdım dışa vurup bağırır parçalardım ama eskiden, bu saatten sonra bir şeylerin olması için kendimi yıpratmamayı seçiyordum. Daha fazla yıpranıp dağılmaya halim yoktu, daha fazla etrafımdaki inanlar ile savaşmaya gücüm yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DİLRUBÂ
Acción"Yanlış yerdesin öğretmen hanım." hayal kırıklığı ruhumu parçalıyordu, lakin dinmiyordu belki de son kez akıtıyordu gözyaşını Ahu. "Yolun ben değilim, olmak istediğin yer yanım değil. Orası zaten birisine aitken, çıkmaz sokaklarda kayboluyorsun." ...