Kardelen çiçeği.
Sesim duyulmuyordu, ıssız bir sokağın ortasında, hiçliğin kıyısındaydım. Umutlar ölmüş, avuçlarımda can veren çiçekler kardelen çiçeği olarak anılmıştı. Düşmüş, dizlerimden kan akarken akıtmıştım yaşlarımı. Bir his sarsa ruhumu, gelemezdim kendime. İzin vermedi kabuslarım, izin vermezdi onların sahipleri. İnsanoğlu dayanamıyordu her acıya, bekliyordu, geçsin istiyordu, geçtiğini zannediyordu. Zannediyordu. Geçmiyordu. Kor zincirler vuruluyordu yüreğine, bir ses ilişiyordu kulaklarına, dudaklarından çıkanlar, harap oluşlar olarak sarf ediliyordu. Oysa biz, o zincirlerden kurtulup bir özgürlük uğruna çabalamış, prangalardan kurtulup yeni umutlara gebe kalmıştık.
Başaramadık.
Ne o zincirler kırılmıştı ruhuma vurulan prangalar ile, ne de ben verdiğim savaşın galibi olabilmiştim sürüklendiğim uçurumdan kendimi bırakırken en dibe. Çünkü zordu, unutmak zordu, unutmaya çalıştığında zihnine sızan anlar, anılar ile unutmak yanmak demekti. Unutmaya çalışmak artık bir kayba şahitlik ederdi. Kaybettim. Her şeyimi, herkesi kaybettim.
Birisi, birisi artık bana unutmayı öğretmeliydi. Birileri artık bana yoklukları ile baş etmeyi öğretmeliydi. Çünkü ben yapamıyordum. Ben, ben artık yapamıyordum. Nasıl baş edeceğimi bilmiyordum. Aldığım solukta, attığım adımda, yediğim yemekte, içtiğim suda, gözlerimi kapattığımda, açtığımda, hüzünlerde boğulduğumda, bir tebessüm dudaklarımda can bulduğunda her anımda sızıyordu aklıma. Gülüşü, güzel yüzü, sevmeye doyamadığım teni, başımı yaslamak uğruna can vermek isteyeceğim göğsünde beni uyutması, küçük yüreğimden taşan sevgisi artık boğazlarımı düğümlüyordu, artık nefes dahi almak istemiyordum. Oysa yeniden yaşıyordum, ben bunca zaman her şey ile baş etmeyi öğrenmiştim, ben... ben yanılmışım. Hiçbir şey ile baş etmeyi öğrenememişim. Babamdan kaçıp kurtulmak için savaşmışım, kaçarsam başarır onlar bana gelir sanmışım, yanılmışım. Çocukluk işte, geri geleceklerini, annemin beni yeniden seveceğini sanmışım. Yanılmışım. Eğer gelirlerse babam beni affeder, özür diler, Zümrüt kızım diye sever sanmışım. Yanılmışım. Gelirlerse mutlu olurum, Arslan gelirse bir kez daha mahvolmaktan kurtulurum sanmışım, yanılmışım. Arslan beni severse, annem beni affeder sanmışım, yanılmışım.
Geldi, Arslan geldi, ama o değildi. Küçük Arslan değildi artık. Gelmediler. Ne annem, ne Arslan. Bir başıma kaldım, kimsesiz kaldım. Sahip çıktılar bana, ama dinmedi yüreğimdeki yokluk. Nasıl dinsin ki? Bir annenin açtığı yarayı kim kapatabilir ki?
Olsun, varsın küssün bana, varsın affetmesin beni, iyi olsun da, yine mahvolsun küçük kardelen çiçeği.
"Güzel kızım." titredi dudaklarım, yaşlar ıslattı yumuşacık yastığımı, elleri... elleri saçlarımda geziniyordu. "Benim küçük kardelen çiçeğim." annem, gelmiş miydi? Hayır, o beni affetmeden gelmezdi. "Aç gözlerini," okşadı bir kez daha, lütfen, lütfen rüyaysa uyanmayayım, lütfen. "güzel kızım, anneye küs müsün?" değilim, olamam.
"Anne." hıçkırıklarım boğazıma dolandı, ruhum ayağa kalktı, baktı, açamadım gözlerimi, daha çok çektim dizlerimi kendime sığındım bir yastığa, saçlarımda gezinen el silinmedi. Burada mıydı şimdi?
"Annecim." hıçkırığım koca semada yankılandı, nefesim boğazımda kaldı, göğsümde öyle bir acı vardı ki, ne şifası ne de merhemi vardı. "Aç gözlerini güzel kızım." açamam, açarsam gider, dayanamam.
"Anne," bedenim sarsıldı, iki büklüm oldum yatakta yaşlar sırılsıklam yaptı yanaklarımı, kapalıyken titredi harelerim, hissi geçmedi, saçlarımı sevdi. Bu, bu dayanılmazdı. Bu, bu acı veriyordu. Annem saçlarımı okşuyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DİLRUBÂ
Action"Yanlış yerdesin öğretmen hanım." hayal kırıklığı ruhumu parçalıyordu, lakin dinmiyordu belki de son kez akıtıyordu gözyaşını Ahu. "Yolun ben değilim, olmak istediğin yer yanım değil. Orası zaten birisine aitken, çıkmaz sokaklarda kayboluyorsun." ...