Uyumaktan nefret ettim, peşimde gezinenler kabuslar yüzünden.
Korkuyordum. Bu adamdan, yakınıma bu denli girmesinden, her an evime girip çıkmasından artık korkuyordum. Şiddetle çarpmıştı kalbim, olduğum yerde hareketlerim kesilirken onun varlığını görmek nefeslerimi tekletmişti.
Cesur. Tekli koltukta oturmuş ve ondan ayrılmayan rahatlığı ile erkeksi bir edayla oturuyordu. Gecenin karanlığı olduğu yerde onu gizlerken karanlıkta gözükmeyen yüzü sarsmıştı beni. Bir başkası olduğunu düşündüğüm yerde karmakarışık zihnime sızan tanıdık kokusu ile olduğum yerde put kesmiştim.
Burada ne aradığını bilmiyorum ancak sessizce duruşu ve benim uzun bir süredir almayı unuttuğum soluklarım ile ona bakmam ruhumu bile korkuturken her an ardımda kalan kapıyı açıp kendimi dışarıya atmaya hazırdım.
"Sen," dedim yutkunarak. "Sen burada ne arıyorsun?" umuyordum ki evimin yedek anahtarı hâlâ onda değildir. Böyle elini kolunu sallaya sallaya girmesi sinirimi bozuyordu artık. Tek elimi kapı pervazına yaslayarak salonun lambasını yaktığımda ışık gözlerimi kamaştırırken bu rahat tavrına baktım. Kendi evi gibi yayılmıştı birde.
"Utanmadan hangi yüzle geliyorsun buraya?" sesimin yükselmesini umursamadım, hatta biraz daha bağırıp Ata'nın buraya gelmesini bile isteyebilirdim.
"Utanmam gereken bir durum mu var?"
"Sende olmayan bir şeyi istemem hayal kırıklığı değil mi?" alaylıydı sesim bana zıt düşecek şekilde. "Laf kalabalığın bittiyse defol evimden." bastıra bastıra söyledim her kelimeyi. Yerinden kalkmadan kuzgunilerini bana diktiğinde oradaki koyuluk derince bir yutkunuş bahşetmişti.
"Nasıl oldun diye merak edip geliyorum, ama sen bana böyle kaba mı davranıyorsun?" kaşlarım havalandı, salondan içeriye doğru bir adım attığımda gözleri üzerime yapışmış elbisemde dolaşmıştı kısa bir an için.
"Kaba?" dedim, bariz alay vardı sesimde. "Kusura bakma yüzbaşı senin kadar acımasız olamayacağım." çehresi kasıldı, bundan keyif almışım gibi yüzüne baktığımda ayağa kalktı.
Şimdi gerginlik her hali ile sinmeye başlamıştı hücrelerime. Onun ile evimde yalnız olmak ilk kez beni korkuturken belki de bu durumun saçma olduğunu bile düşünmeye fırsatım olmuyordu. Katran karası gözleri üzerimde gezindiğinde aramızdaki onlarca mesafeden birisini kapattı sadece.
"Ne unutacaksın ne de unutturacaksın değil mi?" unutmamı bekleyemezdi.
"Sana söylemiştim." bir adım daha attı, kendimi sıkışmış gibi hissettim. Alkolün etkisi henüz geçmemişken kelimelerimin arada yalpalayarak çıkması yerimde sarsılmama neden oluyordu.
"Bende telafi edeceğimi söyledim." kaşlarım havalandı, ona alayla bakarken bu denli esiri altına girmek belki de ilk kez çıkamayacağım bir işin içine bulaşmışım gibi hissettiriyordu. Yörüngemde arsızca gezindi, ondan kurtuldum dediğim her yerde yeniden varlığı göz doldurdu fütursuzca.
Baktım dakikaların bile sayılacağı kadar uzun bir anda. Ne kolaydı değil mi telefi edeceğini söylemesi? Bir özür dileyecekti bende unutup affedecektim. Burkuluyordu içim, bugün güldüğümden daha fazla yaş akıtıp mı mahvolacaktım? Gitsin istiyordum hayatımdan, bir daha var olmamak üzere.
"Özür dilersin ama bir şeyler hep eksik kalır yüzbaşı, ben onları kapatamam. Senden bunu da beklemiyorum, sadece benden uzak dur istiyorum." bir matem havası var gibiydi aramızda, ben döküyordum hüzünlerimi dilimden o dinliyordu beni. Sustuğum yerden hep saracakmış gibi.
Usanmıştım her şeyden. Bunları konuşmaktan, insanların bana karşı pişman olmalarından. Yeter dediğim noktadaydım artık, vicdanları rahatlasın diye yine karşıma geçip unutmaya çalıştıklarımı tekrar tekrar hatırlatmalarından isyan edecek haldeydim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DİLRUBÂ
Action"Yanlış yerdesin öğretmen hanım." hayal kırıklığı ruhumu parçalıyordu, lakin dinmiyordu belki de son kez akıtıyordu gözyaşını Ahu. "Yolun ben değilim, olmak istediğin yer yanım değil. Orası zaten birisine aitken, çıkmaz sokaklarda kayboluyorsun." ...