Aşklar, savaşlar şiirden çıkmış, yani derinden derinden.
Huzur, kanatlarına kavuşan ve özgürlüğe uçan bir kelebek gibi hevesle sarmıştı dört yanımı. Uzun, çok uzun zaman sonra kötü şeyler düşünmüyordum. Ne olur, yine başımıza ne gelir demeden dudaklarımda bir tebessüm vardı. İçimde ruhuma sızarak yuva yapmaya başlayan o duygunun adı şimdi yanımda oturmuş, bana hevesle bir şeyler anlatan abimin izleriydi. Bu huzurdu.
Unutmaya yüz tuttuğum, bir daha hiç tatmayacağımı düşündüğüm duyguydu.
İyi hissediyordum, sanki kanayan her yaram sarılmış, ben merhemimi bulmuşum gibi hissediyordum. Bu hislerde yanılmayacağımı biliyordum. Ancak göğsümde bir iz barındıran matemin varlığını da silemiyordum, sadece bir süreliğine unutmaya çalışıyordum. O hep benimleydi. Gitmiyordu. Bu sefer olsun dedim, bu sefer mutlu oluşumu o kör duygu dahi bozamaz dedim. Silahlarımı kuşanmış, gelecek her kötülüğe karşı duvarlarımı örmüştüm. Gecenin bu saatinde, kendi evimde, abim ile oturuyor olmak beni mahvedecek onlarca şeyden koruyordu. Küçük Ahu başını rahatça yastığına koymuş, ilk kez tattığı huzurun keyfini sürüyordu.
"Bir keresinde yetimhanedeyken bahçede güya kendimizce katlar arası maç yapıyorduk. Ben tabii asla kendimden ödün vermiyorum, sanırsın Ronaldo olmuşum. Her topa atlıyorum, sürekli uzun paslar atıyorum, kaleye hedef alıp goller kaçtığında deli dehşet üzülüp sinirleniyorum. Yine bir gün turnuvanın maçını düzenliyoruz, ama kaptan beni dışarıda bıraktı. Takım beni istiyor, kaptan almayacağım diyor. Çocuk aklı tabii, sindiremedim. Bunlar hazırlanırken kaptanın ayakkabılarının içini raptiye ile oydum, yedek de yok tabii ne arasın bizim orada öyle şeyler. Hepsi hazırlandı, karşı takım süre geçiyor diye söylenmeye başladı, yurt müdürü de bize hadi diyerek daha da heyecanlandırıyor." çocuksu bir neşe vardı çehresinde, koltuğun hemen ucunda oturmuş, bana eski bir anısını anlatıyordu. Ve ben, onu dinlerken gülümsemekten kendimi alıkoyamıyordum.
"Kaptan geldi ayakkabıları delik deşik olmuş, oynayamayacak. Sırf hırsımdan yapmıştım beni oyuna alsınlar diye, aldılar da. Kaptan dışarıda kaldı, bütün maç ben oynadım. Yendik, iki gol atmışım ama havamdan geçilmiyor. Herkes dağıldı bizimkiler beni pohpohluyor, kaptan tebrik etmeye geldi bende beni övecek zannediyorum." anlattığı bu anısına karşın merakla kaşlarım çatıldığında devam etmişti.
"Kulağıma eğildi, ayakkabılarımı sen mahvettin diye tehditler etmeye başladı. İnkar ettim tabii, ama inanmadı. Rövanşını almak istedi yediremeyip tamam dedim. İkimizde çıplak ayak teke tek maç yaptık. Çocuk benden kalıplıydı, ama özgüvenim yüzünden buna kör olmuşum sanırsın. Çıplak ayakla yirmi dakikadan fazla maç yaptık, bacaklarımı dahi hissedemediğimi hatırlıyorum. İkimizde eşit gol atınca bu daha da sinirlendi tabii, sürekli üzerime geliyordu. Bende daha da öfkelendim, buna çalım atıp aklını alayım sonra da her seferinde yaptığım o Ronaldo sevincini yapayım dedim. Yaparsın." dudaklarında çarpık bir gülümseme oluştuğunda hikayenin devamını çoktan anlamıştım, ve bu ufak bir kahkaha atmama neden oldu.
"Sağ ayak bileğime bütün hırsıyla vurdu, yerde yatıyorum ama o topu kurtarıp gol attım diye nasıl seviniyorum, sevinirken de canımın acısını yok saymışım. Meğer herkes etrafımı sarmış tamam sakin ol diyor, ben gol diye bağırıyorum, sonradan jeton düştü tabii, ayağım kırılmış." gülmemi bastırmak adın dudaklarımı birbirine kenetlediğimde hatırladığı bu anısını özlemiş gibiydi.
Kaç saattir böyle oturup onu dinliyordum bilmiyorum ama gece olmaya başlamıştı. Vaktin bu kadar geçmiş olmasına şaşırıyordum ancak şikayetçi değildim. Günlerce uykusuz kalıp yine onu dinlerdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DİLRUBÂ
Akcja"Yanlış yerdesin öğretmen hanım." hayal kırıklığı ruhumu parçalıyordu, lakin dinmiyordu belki de son kez akıtıyordu gözyaşını Ahu. "Yolun ben değilim, olmak istediğin yer yanım değil. Orası zaten birisine aitken, çıkmaz sokaklarda kayboluyorsun." ...