Elimde eski bir şişe, yine harap olmuş benliğime.
Tik, tak.
Bacağım stres ile sallanıyor, parmaklarım masanın üzerine ritmik bir halde vuruyordu. Gergin halim çehremden silinmezken kaç saati devirmiştim haberim yoktu. Dünden beri kendimi kontrol altından tutmak için bunca zaman harcadığım çabanın binlerce kat fazlasını harcamıştım. Saat sürekli ilerliyor, çıkardığı her ses beynimde yankı yaparken onu yerinden söküp parçalamak istiyordum.
Stres benimde gezinen en belirgin duyguydu, ancak zaman öldürmeye çalıştığım onca iş arasında sürekli aklımda olması beni yapacaklarımdan alıkoyuyordu, yetmiyormuş gibi elimden düşmeyen telefonum yüzünden kendime küfür edip duruyordum.
Dün Cesur çekip gittikten sonra kapıyı kapatmış ve her şeyi toplayarak saatin erken olmasına aldanmadan bir şey düşünmemek adına kendimi yatağa atmıştım. Gün boyu yaptığım tek şey bir sağa, bir sola dönmek olsa da yorgunluktan gece yarısına doğru sızdığımı hatırlıyordum. Ancak gecenin bir vakti kalkmış ve sürekli bölünen uykularım ile kendime lanet ederek onu aramıştım. Açmamıştı, bu duruma şaşırmak yerine anlayışla karşılasam da her saat başı reddedilen aramalarım sabah beşte ulaşılamıyor olarak düşmeye başlamıştı.
Bir gram uyku çekmeden, onu merak ederek geceyi geçirmeye çalışmış ve göz altlarımın uykusuzluk ve yorgunluk haliyle kendimi okula atmıştım. Çocuklarla ilgilenmek, onlar ile açtığımız arayı kapatmak sadece bir süreliğine zihnimi boşaltmıştı. Yapabildiğim ise teneffüs arasında onu yeniden aramak ve bir cevap alamamaktı.
Saatler boyu ulaşamıyordum, onun için endişeleniyordum çünkü dün hiç görmediğim bir haldeyken çekip gitmiş aklımın onda kalacağını bildiği halde hiçbir aramaya cevap vermemişti. Bu yüzdendi stresimi yönetemeyişim, bu yüzdendi endişeli hissedişim.
Şimdi ise öğretmenler odasında güya önümdeki sınav kağıtlarını hazırlamaya çalışıyordum. Haftaya okul kapanacak olsa dahi son bir kez deneme yapmak için kendimi bu işe vermeye çalışıyordum. Eve gidersem daha da düşünecek ve bu işin içinden çıkamayacaktım. Ama şu an içinde bir farkım yoktu, sadece elimdeki yazılı kağıtlarını eksiksiz ve dikkatli bir şekilde tamamlamaya çalışıyordum.
Kalemi sürekli duraksayıp masaya vurduğumun farkına vardığımda ise bunun da bir işe yaramadığını görmüş oldum. Sesli, hatta onlarca kilometre uzaklıktan bile duyulabilecek kadar şiddetli bir soluğu sertçe dudaklarımdan firar ettirdiğimde elimdeki kalemi ve kağıdı masaya bırakarak iki yanıma dağılan saçlarımı geri çekiştirdim. Boğuluyormuş gibi krem rengi ince bluzumun yakasında parmaklarım gezinmeye başladığında baş edemediğim bu durum elime telefonumu almama ve rehberde uzun süredir arayıp da konuşmadığım o isme tıklamama neden oldu.
Bekledim, uzun uzun çalışlar ile sürekli bacağım sallanmaya devam ederken bu sefer ondan bir yanıt bekledim, ve sonunda istediğimi aldım.
"Rahatsızlık için kusura bakma Baybars." hızlıca konuya girmek istiyordum.
"Estağfurullah Ahu öğretmen." hâlâ bana bu şekilde hitap ediyor oluşunu bir başka zaman konuşacaktım.
"Direkt söyleyeceğim lafı dolandırmak istemiyorum. Dünden beri Cesur'a ulaşamıyorum onunla bugün hiç konuştun mu?" bir çırpıda dilimden döktüm kelimelerimi, duraksamasını anladığımda ise çok geçmeden cevap verdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DİLRUBÂ
Ação"Yanlış yerdesin öğretmen hanım." hayal kırıklığı ruhumu parçalıyordu, lakin dinmiyordu belki de son kez akıtıyordu gözyaşını Ahu. "Yolun ben değilim, olmak istediğin yer yanım değil. Orası zaten birisine aitken, çıkmaz sokaklarda kayboluyorsun." ...