BÖLÜM 106: "ATEŞ KIVILCIMLARI"

13.5K 527 341
                                    

Tene dokunmuş alevler.

Yanaklarımı şişirerek bacaklarımı biraz daha uzatarak belimi germeye çalışmış yüzümdeki buruşma ile yan dönerek kolumla gözlerimi kapatmıştım. Sığamıyordum ve bu beni inanılmaz rahatsız ediyordu. Yarım dönerek bacaklarımı kendime çektiğimde sırtım Cesur'a dönüktü ve onun bana bilmem kaçıncı kez baktığını henüz sayabilmiş değildim.

Bir kez daha kıpırdanarak gözlerimi açmış, başımı yastığa iyice gömerek üzerimden sıyrılan örtüyü göğsüme kadar çektiğimde şiddetle oflayarak yerimden kalkmıştım.

"Sığamıyorum!" öfke dolu bağırışımla çektim saçlarımı, arka koltukta yayılan Rex'e göz ucuyla baktığımda uyuyordu. "Yerimde yatıyorsun." beni duymadı bile.

"Mola vermemi ister misin?" bu kez ona göz ucuyla baktım. Havanın bozuk oluşu ile hafifçe grilik vardı gökyüzünde, hafiften acıkırken ona bir cevap vermeden arkamı döndüm. Kolumu başımın altına alarak koltuğu iyice yatırmış yerimde bir seksen uzanan Rex'e burun kıvırdığımda gözlerimi kapatmıştım. Yok, ateş basıyor duramıyorum. Ağlayasım da geldi sıcaktan vallahi her yerim karıncalanmaya başladı. "Sağa çek." kendime hava yapmaya çalıştım. "Çek sağa nefes alamıyorum bayılacağım." otobanın ortasında aynaya bakarak sinyal vermiş en sağ şeride geçerek birkaç metre sonra benzinliğe girerek durmuştu. Hızla ayakkabılarımı giyerek terlemiş olmama aldanmadan attım kendimi. Temiz havayı içime çekerek nefes almaya çalıştığımda yüzüme yüzüme vuran gece soğuğu iliklerime kadar titretmiş ancak bu delicesine iyi gelmişti.

Okuldan sonra çocuklar ile tatil için vedalaşmış eve geldiğimizde dünden hazır valizleri Cesur arabaya yerleştirirken ben üzerimi değiştirmiş ve yola çıkmıştık. Yarın hafta sonu olduğu için bütün gün yatmayı planlarken Zerrin teyzenin dün akşamdan Nazlılar ile İstanbul'a uçakla giderek bütün organizasyon için beni de beklemesi bir isyan gibiydi. Koca hafta bunun planını yapmış, birbirimize yakın gitmemiz için konuşurken onlar Ata ve Haldun amca gelmeden orada olmuştu. Eminim ki hepsi varmış hatta dinlenmeye bile geçmişti ancak bizim daha dünya kadar yolumuz vardı. Saat üç gibi yola çıkmıştık ve saat daha yeni gece yarısı olmuştu. Gün aydığında muhtemelen İstanbul'da olurduk. Ve her daim olduğu gibi beni yine ateşler basıyordu. Cesur'un ailesi yarın sabah uçakla gelecekti, davetten sonra ise evlerine geçeceklermiş iş güç demişti Aylin hanım, fırsat buldukça bizim yanımıza gelmek için o da hevesliydi.

"İyi misin?" gözleri arabanın önünden dolaşarak bacaklarımı açmak adına ileri geri yürüyen bende gezindi.

"Bacaklarım acıyor." yüzümdeki hoşnutsuz ifade ile kendimi yorgun hissediyordum.

"Rex'i bagaja alayım uzan sen."

"Yer yok bagajda."

"Bizimkileri arayayım neredelerse Rex onlarla gitsin." cıkladım.

"Olmaz. Vermem ben oğlumu kimseye, geçer birazdan." arka koltukta uyuyordu. "Senin yanına gelse?"

"Rahat durmuyor önde." normaldir. "Sana dedim değil mi bir karavan al diye, eziyet çekiyoruz araban uzun yolculuklar için rahat değil." bebek gibiydi arabası, maksat söylenme ihtiyacımı karşılamak.

"Alacağım aklımda, gidince halledeceğim." yanıma biraz daha sokuldu, geç saat olduğu için pek fazla insan yoktu. Markette iki çalışan ve dışarıda sigara içen bir başka çalışan varken elini belime sarmak istediğinde eğilerek parmaklarımı spor ayakkabılarımın ucuna dokundurarak belimi ve bacaklarımı açmaya çalıştım. "Kaç saat kaldı?"

"En fazla altı." çoktu, çok çoktu, acayip çoktu.

"Uyumak istiyorum artık." uykusuzluğum da vardı tabii, yol boyu o tarafa dönmekten bu tarafa yatmaktan uyuyamamıştım. Sanki dövülmüş gibi canımı yakıyordu koltuklar. "Sırtım ağrıyor uzanmak istiyorum artık." ağlarcasına bir isyanla çıkıyordu sesim. "Acıktım." dedim başımı omuzuma yatırarak ona baktığımda.

DİLRUBÂHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin