Gülünce ışık saçan hareler.
Bedenimde bir ağırlık varmış gibi hissediyordum. Kahvelerim açıktı, ancak sadece boş bakıyordu. Soluklarım dahi çıkmaktan aciz gibiydi ve güçsüz hissediyordum. Nedenini bilmiyordum, oysaki rahat bir uyku çekmiştim uzun zaman sonra. Sanırım bundan dolayı da olabilirdi. Ancak yataktan çıkmak istemiyordum.
Üzerime bir miskinlik çökmüşte denilebilirdi, hasta olmak istemiyordum, ki bu üzerimde gezinen hissi yok saymayı seçtim. Boğazıma kadar çektiğim battaniyenin altında daha da kaybolmaktı niyetim, ancak kapalı kapının ardında yankılanan acı dolu bir yakarış ile kapanmaya yüz tutan harelerim sonuna kadar açılmış ve ben hızla yerimde doğrulmuştum.
Battaniyeyi bir kenara bırakmaya çalışarak bacaklarıma dolanmış halinden kurtulmaya çalıştığımda görüşüm saçlarım yüzünden engelleniyordu. Onları bir kenara çekerek kapının kulpuna asıldığımda rotam yan oda olmuştu.
Ani kalkışım başımın dönmesine sebebiyet verirken tek elimle duvara tutunarak vurdum kapısına. Gözlerimi açık tutmakta zorlanıyordum.
"Cesur! İyi misin?" tekrar tekrar kapıya vurmam bir sonuç vermezken içeriden ses gelmiyordu.
"İçeriye giriyorum." kesin yarasına bir şey olmuştu, ben söylemiştim ama kendisine dikkat etmiyordu.
"Bir ses ver bari, bak giriyorum."
"Ahu." art arda konuşmam ismimin kulaklarımdaki yankısı ile kesildiğinde omuzumun üzerinde döndüm. Cesur, mutfak kapısının orada ne yaptığıma bakıyordu.
"Sen," dedim yeniden odasına dönerek. "Bağırdın bir şey oldu sandım." çehresindeki şaşırmış ifade ile adımladı bana doğru, korkmuştum.
"Hayır bağırmadım," ah, bunu tartışamayacaktım.
"Bağırmasan ne diye sabahın köründe kapına dikileyim ki? Bir şey oldu sandım." nefeslerimi düzene sokmaya çalışıyordum hâlâ.
"Yanlış duymuş olmalısın, ayrıca sabahın körü değil saat on bir oldu." bu kadar uyumuş olduğuma şaşmıyordum.
"Üzgünüm yorulmuş olmalıyım bu kadar uyumam normalde." misafir olarak kaldığım bir yerde saati bu kadar geçirmiş olmak bir an için mahcup hissetmeme neden oldu.
"Bu gayet normal bir şey Ahu, ayrıca istediğin kadar uyuyup dinlenebilirsin kimse bir şey diyemez." böyle konuşmasına alışkın değildim ve utanmış hissetmekten kendimi alıkoyamıyordum. Ne yazık ki değişen davranışları hoşuma gidiyordu.
"Ayrıca yakışmış." ona bakmaktan kaçınırken dudaklarının kıvrılmasına mani olamadan söyledikleri ile kuzgunileri bedenime düşmüştü. Ah tanrım! Yanaklarımın yandığını hissedebiliyordum, ve o utanmamdan hoşlanmış gibi tebessüm ediyordu. Hadi ama bunlar alt edemeyeceğim şeylerdi.
"Gel hadi kahvaltı yapalım." tamam, şimdi yataktan düşecektim ve rüyadan uyanacaktım. Çünkü bu normal değildi. O Cesur'du. Bu denli değişmiş olamayacak kadar tanıyordum onu. Ve kesinlikle bende iyi etkiler bırakmıyordu. Daha kendime gelememişken olduğum yerde sendelediğimi hissedebiliyordum.
Onun arkasını dönerek mutfağa girmesi ile sesli bir şekilde yutkunarak banyoya doğru adımladım. Ayılmam gerekti ve bunu şu an musluktan akan delicesine soğuk su yapabilirdi sadece. Ardımdan kapattığım kapı ile ellerimi buz kesmiş mermere yaslayarak soluklandım. Bir sorun yoktu, sadece kahvaltı yapacaktık ve ben sakin olmalıydım. Bunu düzenli bir şekilde alıp vermeye çalıştığım nefeslerim ile yapmaya çalıştığımda bir işe yaramaması ile avuçlarıma soğuk suyu doldurarak art arda yüzüme çarptım. Su bileklerimden dirseklerime süzülerek beni tümü ile ürperttiğinde daha da ayılmış hissediyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DİLRUBÂ
Ação"Yanlış yerdesin öğretmen hanım." hayal kırıklığı ruhumu parçalıyordu, lakin dinmiyordu belki de son kez akıtıyordu gözyaşını Ahu. "Yolun ben değilim, olmak istediğin yer yanım değil. Orası zaten birisine aitken, çıkmaz sokaklarda kayboluyorsun." ...