Uyuyunca başlar bak bu güzel rüyalar.
Dudaklarıma yuva yapmış bir yalanın izlerini taşıyordum üzerimde. Bir kez sarf edildiğinde bir yılan gibi sarıyordu dört yanımızı, geri dönüşü olmaksızın günahın içerisine batırıyordu bizi. Şimdi ise karşıma dikilmiş olan adam avuçlarım arasında yok etmeye çalıştığım bu kağıt yığınına bakarken benden bir cevap bekliyordu.
"Sana bir soru sordum Ahu." sesimin titrememesi adına sarf ettiğim çaba ile kaşları çatıldı.
"Hiçbir şey." dedim geçiştirircesine.
"Nasıl hiçbir şey?" üzerime doğru adımlaması ile kağıdı arkama doğru alarak gergince baktım ona.
"Sürekli ayaktasın farkındasın değil mi? Git yat hadi, bende sana bir şeyler hazırlayayım." üzerime adımlaması tenimde gezinen gerginliği usul usul gün yüzüne çıkartıyordu.
"Ahu, o elindeki kağıtta ne yazıyor?" bir yutkunuş sarf ederek kağıdı pantolonumun arka cebine sıkıştırdığımda parmaklarımın uyuştuğunu hissedebiliyordum. Ancak ona bir şey belli etmemek adına gergince bir gülümseme yerleştirdiğim yüzüme.
"Sana değilmiş merak etme. Sen operasyona gidince burada kalmıştım ya hani, o yüzden evraklarımın senin evine gelmesini istemiştim, onlarmış. Yani ayakta durmanı gerektirecek kadar önemli bir şey değil." kaşları öyle mi dercesine havalandığında yalanıma pekte inandığını söyleyemezdim. Ancak elimden geldiğince onu geri savurmaya çalışıyordum çünkü öğrenirse bir dünya sorusu olacaktı ve ben o kargaşaya dahil olmak istemiyordum.
"Yani kendince önemli bir şey olmadığına kanaat ettin öyle mi?" başımı oldukça kendimden emin bir edayla olumlu anlamda salladım. "Peki adın ne zamandır benimkisiyle aynı Ahu?" dudaklarımdan firar eden hiçbir şeye inanmadığını anlamış oldum. Çok çabuk kendimi ele vermiştim.
"Şimdi bana arkana sakladığın kağıdı verir misin?" ricası bile emreder gibiydi, ve kuzgunilerindeki meydan okur ifade tam olarak, istiyorsan yapma dercesine kahvelerime kilitlenmişti. Bilmesini istemiyordum, onun da hayatına elini uzatmışken sessiz sedasız her şeyi yok etmek için planlar kuruyordum ancak bir şekilde pekte yalan söylemekte başarılı olamadığım için Cesur şüphelenmekte haklıydı.
Hâlâ kağıdı ona vermemi bekliyordu, ve ben yüzüm düşmüş bir halde elimi arka cebime götürdüğümde parmaklarım ile kağıdı sıkıca kavradım.
"Emin ol seni sinirlendirmeyecek bir şey olsa verirdim Cesur. Ama daha yeni hastaneden çıktın ve böyle gereksiz şeyler ile kendini doldurmanı istemediğim için bence bunu başka bir zaman okumalısın, hatta hiç okumaya da bilirsin. Bence oldukça güzel bir fi-"
"Ahu." konuşmamı uyarı niteliği taşıyan baskın ses tonu ile böldüğünde pes ederek elimdeki kağıdı ona uzattım. Çehresi bir nebze kasılmışken düzgün parmakları ile kağıdı çekip aldığında tamamen açmış ve zifiri gözleri her bir kelimede gezinmişti. Okuduğu şeyler elbette hoşuna gitmezken her saniye tepkisini izledim.
Çenesi kasılmış bir halde parmakları kağıdın kenarlarını buruş buruş yapacak kadar sıkmaya başladığında avucuna kağıt parçasını hapsederek sakin kalmak adına bir süre bekledi. İçine doldurduğu sert soluk ona yetmiyormuş gibi gözlerini üzerime diktiğinde ne tepki vereceğini kestiremiyordum.
"Orhan Atasoy, baban değil mi Ahu?" olmamasını dilerdim. Sessiz kaldım, evet demeye dilim varmazken bunun gerçekliğini kendi sinemden silmek isterdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DİLRUBÂ
Acción"Yanlış yerdesin öğretmen hanım." hayal kırıklığı ruhumu parçalıyordu, lakin dinmiyordu belki de son kez akıtıyordu gözyaşını Ahu. "Yolun ben değilim, olmak istediğin yer yanım değil. Orası zaten birisine aitken, çıkmaz sokaklarda kayboluyorsun." ...