Can yakacak kadar güzelsin.
Parmak uçlarımdan ruhuma kadar yandığımı hissediyordum. Ateşe atılmış gonca gibiydi suyuna kavuşmuş gezginin gönlünde yer edinen her duygusu, kaçtıkları, anımsadıkları ve peşine takılıp boynuna dolananları. Durup düşünüyordu, nice acı, nice hayal kırıklığı ve dinmeyen gözyaşları. Hepsi mazi de gömülü kalıyordu, avuçlarına bırakılmış bir kıvılcım büyüyor, sarıyordu dört yanı, alev alev oluyordu ruhuna sızıp kor parçasını öylece bırakıyordu ve durup bakıyordu o uçurumun kenarından yaşanmışlıklara, anılara, geride kalanlara ve yeniden vadedilen her duyguya.
Anımsıyordu, anımsıyordum. Küçük Ahu bu sessizlik ile beliriyordu gözlerimin önünde, oturmuş karşıma küçücük bedeni ile omuz silkiyor sırtını duvara yaslayarak bana bakıyordu. Yüreğimden taşıp göz çukurlarımı dolduran her duygu ile titriyordu dudaklarım, uzatıp okşadı tenimi, damlalar akmadan sildi göz altlarımı. Adını bilemediğim bir histi, esinti gibi sarıp dört yanımı mahkumiyete bırakan. Dudaklarımdan sızan soluklarımda kırgın anılar vadedilmiş gibiydi anımsanmaya. Duruyordum, yapabildiğim başka hiç bir şey yoktu. Durup bakıyordum uçurumun eşiğinden bacaklarımı sarkıtarak kimilerinin değimiyle maziye, kimlerine göre gözyaşlarına tutsak kalmış anılara, kimilerine göre ise geride kalmış yaşanmışlıklara. Aştık diyordu, biz çok yol aştık düştük, kalktık, çabaladık yeniden ayağa kalktık, sevdik, çırpındık, bağırdık, gözyaşı döktük acıya acıya kanadık, hislerimiz kayboldu, duygularımıza prangalar vuruldu, çok yandık, ve sevildik. Sevildiğimizi bildik, ve öylece kaldı. Hissetmek, boğulduğum en derin yaraydı. İçimde çıkamadığım bir kargaşa vardı, denize saplanıp bileklerime bağlanan kilolarca demirler ile çırpınışlarımı dahi engelleyerek en derine çekiyordu, nefeslerim kesiliyordu canım acıyordu, ve bırakıyordum. Duruyordum, onlarca kez yinelediğim gibi. Bakıyordum, dalgınca, belki de gözyaşları ile kendime dahi anlatamadığım nice köşeye çekilmiş hisler ile.
Savrulduğumu, çarptığımı, parçalandığımı hissediyorum bunu neden kendime yaptığımı bilemiyordum.
"Ahu." üşüdüğümü hissediyordum yaz günü. "Ahu." korkarcasına koluma dokunuş ile irkilerek geri çekildim.
"Efendim?" yutkunarak elimdeki kitabı rafına bıraktığımda Alina'nın yeşilleri ile kesiştim.
"Dalgınsın." saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırarak kuruyan dudaklarımı birbirine bastırdığımda gülümsemeye çalıştım.
"Fark etmedim, sen bir şey mi diyordun?" merakımı dinç tutmaya çalıştım, başarabildiğimi sanmıyordum.
"Sence hangisi diye soracaktım." dedi, iki elinde tuttuğu plakları göstererek. Birisi Sezen'e aitti, diğeri karışık bir albümdü. Dudaklarımda beliren tebessümüm ile Sezen'e ait olan plağı gösterdim.
"Benim için her daim Sezen." benim aksime daha sıcak ve kocaman gülümsediğinde diğerini bırakmış, Sezen'e ait olanı seçmişti.
"Zevklerimiz bir. Eğer bir gün evime gelirsen seninle birlikte dinlemek isterim, belki bu dalgın hallerini de konuşup gece boyu binlerce şişeyi Sezen ile birlikte deviririz." şişeler çözerdi belki derdimi, ihtimaller bırakmazken peşimi.
"Neden olmasın," dedim seçtiğim kitapları kucağıma alarak. "ama sandığın gibi dertli değilim, dalgınlığımı da fark etmemiştim." rafların arasında yavaş adımlarla kayboluyorduk.
"Bu akşam benimle gelmek ister misin?" adımlarım aradığını bulmuş gibi kesilirken parmaklarım dizili kitapların üzerinde gezindi.
"Kalmak için mi, yoksa bir kahve mi?" dedim seçtiğim kitabın içerisine dikkatle bakarak.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DİLRUBÂ
Action"Yanlış yerdesin öğretmen hanım." hayal kırıklığı ruhumu parçalıyordu, lakin dinmiyordu belki de son kez akıtıyordu gözyaşını Ahu. "Yolun ben değilim, olmak istediğin yer yanım değil. Orası zaten birisine aitken, çıkmaz sokaklarda kayboluyorsun." ...