BÖLÜM 27: "DUDAKLARA VURULAN PRANGALAR"

24.1K 951 897
                                    

Bu hikayeyi en başa sarsak, sonumuz değişir mi?

İyi gelmeyecekti hiçbir şey. Düzelmeyecekti, gecenin güne döndüğü vakitte yine yerle bir olacaktık. Kuyrukları birbirine dolanan tilkiler dönüp duran düşlerin tehlikelerini fısıldayacaktı kulağımıza. Dudaklarımızı aralasak, sıcak nefeslerin yüzümüzü yalayıp geçtiği yerde yeniden bir alev yaksak, yine mahvolurduk.

Silemiyordum bende bıraktığı ıslak izleri. Ciğerlerime kokusu arsızca firar ederken bende bıraktığı tadın esiri ile kapanıyordu göz bebeklerim. Aldığım hasarın ruhuma sızmaya başlaması ile benliğimle birlikte diz kapaklarımın üzerine kapaklanmıştım. Yaranın sızısı tenimde kalırken ilk kan damlası çıkmıştı damarlarımdan bedenimin üzerine. Acısı varlığını hissettirirken onun bende bıraktığı etki tıpkı böyleydi. Acı verici, oysa ben dudakları dudaklarımda iken belki hisleri güzel olur zannetmiştim. Aklım karmakarışık, düşlerim yerle bir iken.

Sıcak ve hızlı nefesleri ıslak dudaklarıma çarpıyordu. Kalbim boğazımda atarken engel olamadığım heyecanım ile parmaklarım titrek bir edayla omuzlarında duruyordu hâlâ. Cesur, ellerinden birisi ile belimden sıkıca kavramışken beni bedenine hapsetmişti. Geçiremiyordum bu yangınları, küle dönmek bile zor iken ben ne bu andan silinebiliyordum ne de onun varlığını unutabiliyordum.

Bir rüya ya da kabusun kırıntıları olmalıydı, o beni öpmüş iken aksi düşünülemezdi. Sebepleri ve sonrasındaki getirileri ne olurdu bir sonucu yoktu, ancak dört duvar arasına sıkışmış düşüncelerimin bana sundukları hiç iyi şeyler değildi.

Çekilmedi, benden uzaklaşmadı. Kavrulurken şehirde dinen yağmurlar bu sefer üzerimize yağmadı. Aklım bulanmış, göz bebeklerim dakikalar önce döktüğüm yaşlarım ile şimdi kurak çöllere dönmüştü. Kaburgalarımın altındaki o et parçası sanki ona aitmiş gibi göğsüne hızla çarparken bende bir şeylerin telafisi yoktu. Geri çekilse birbirine mühürlenmiş göz bebeklerimi aralamaktan korkardım. Yine bir şeyler dökse dudaklarından, yeniden ona inanmaktan korkardım.

Ağlama hissi ile doldu dört bir yanım. Bu sefer isyan etmek için değil karmakarışıklığımdandı. Kelimeler sarf edemezdim, elleri bende teslim olmuşken bir şeyler söyleyemezdim. Kavanoza hapsedilmiş bir kelebek gibi, son anlarımı yaşıyormuş gibi çırpınıp dururken kahvelerimi aralayıp ona son bir kez bakamazdım. Gitmemem için yapmıştı, duygu yüklü eylem değildi. Bu düşünce bile beni mahvetti.

Sağanağa tutsak kalan göz bebeklerimi daha sıkı yumdum, çekip giderse mahvolacak haldeydim.

"Ahu." yapma, söyleme artık adımı. Git, ve bir daha gelme. Yerle yeksan olmaya hazırken bana seslenme.

Parmakları rahat durmuyordu, ensemdeki kısa saçlarımda usul usul gezinirken orada yükselen kızıl alevler ile erimeye yüz tutuyordum. Kolları arasında kaybolmam an meselesiydi, farkına vardığında ise ses tonu çoktan kilometrelerce yakınıma gelmişti. Konuştuğunda dudakları dudaklarıma çarpıyordu, zaten mesafeler sıfıra inmişken şimdi sessiz olmalıydık.

Yutkundu, ağırca bir yutkunuştu. Çoğu şeyi ifade ederken ne söyleyeceğini dahi bilmek istemedim. Geri çekilmek ve buradan uzaklaşmak için ondan kurtulmalıydım, ancak müsaade etmedi. Parmaklarım yavaşça omuzundan kaydığında belimdeki elinin baskısı kollarına tutunmama sebep oldu. Ayakta duracak halim yoktu.

"Üzgünüm." içimdeki can kırıklarının sesini duydunuz mu? Etrafa saçılan her parçanın tenime çarpışı vardı şimdilerde. Söylediği ile kalbim teklerken sırtıma vurulmuş gibi sendeledim. Üzgündü, sebebini bilmek istemedim. Dolu çukurların akmasına sebepler verirken ben çoktan benden gitmiştim.

DİLRUBÂHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin