Sen en büyük günahların bedelisin.
Sebepsizdi hissizliğim. Sebepsizdi yüreğimden zincire vuruluşum. Sebepsizdi mahvoluşum. Sebepsizdi onu bekleyişim. Sebepsizdi yüreğime gömdüğüm sevgim. Sebepsizdi bir umut ile bekleyişim. Sebepsizdi, zamansızdı, ansızındı Karaalp'i sevişim.
Korkuyordum. Ona kavuşmayı beklerken gitmekten korkuyordum. Daha ona kavuşamamışken yarım kalmaktan korkuyordum. Ansızın bir gün karşıma çıkıp da ben sana hiç gelmedim demesinden korkuyordum. O da gelirdi, o da başıma gelirdi. Bir nedene ait kılar kendini, uzağa çekilirdi. Öyle uzaktan, öyle hasrete düşkün, öyle yapayalnız kalmış olurdum belki. İhtimali vardı, ihtimaller can yakardı. Benden alınan hayatı onda tattıklarım ile yeniden yaşamaya değer kılıyordum. Benden alınan her duyguyu yeniden onda tadıyordum.
Bir veda etmeden gidişine kırgındı gönlüm, beni kurtarmak için geldiğini gördüğümde topladım her kırık yarasını. Her kesik parçasını. Geldi. Bana geldi. Benim için geldi. Gördüm. Gözlerindeki hasrete düşkün yüreğini gördüm. Benden bir farkı yoktu, dudaklarım kıvrılmak istedi, ona gülmek istedim. Canımın acısı ruhuma eziyetler sunduğunda yine de ona tebessüm bahşetmek istedim.
Boğulmuştum, usul usul yok olmuştum. Onu beklemiştim. Varlığımdan, hislerimden, her şeyimden haberdardı. Görüyordu, gelemiyordu. Olsun diyordu küçük Ahu. En azından seviliyoruz. En azından bunu kuzgunilerinden tadıyoruz. Dökmüyor dilinden ama hissettiriyor, diyordu. Kırık bir sarf edişin tebessümünü dudaklarıma yerleştiriyordu.
Kanı dolaşıyordu damarlarımda, bunu tadabiliyordum. Ona ait her şeyin bedenimde olması hastalıklı bir duygu uyandırıyordu içimde. Onca kırgınlığa, onca hüzne, onca mahvoluşa aldanmıyordum. Geçmişi değil, unutturduklarını bir köşeye çekiyordum. Ânı yaşıyordum. Ân da kayboluyordum.
Olması gerektiği gibi, hep yaptığım gibi.
Kapalıydı harelerim, acının keskinliğini hissedecek kadar kendimdeydim. Umutsuz bekleyiş ile kapının önünde olduğunu düşleyecek kadar kendimdeydim. Korkmuştu, o gün gözlerinde görmüştüm ifadesini. Elimi sıkıca tutuşunu, günler sonra saçlarımı okşayışını, adımı seslenişini. Gitmesi değildi sorun, geri geleceğini bilsem yine beklerdim. Dilimden dökmem gerekenler varken beni ardından ellerime bıraktığı çaresizlik ile bırakması yakmıştı canımı. Candan gelen her acıya razıydım.
Yanıyordu bedenim, kan damarlarımda akmak için amansız bir kavgaya tutuşmuş, kelebeğin kanatlarına yük binmişti. Avuçlarım arasında kalan son şey onu istediğimdi. Yutkundum. Yandı boğazım, susuzluk ile kendimi harap bir halde hissettim. Titrek bir soluk doldurdum içime, kokusu değildi genzime dolan. Bekledim. Araladım gözlerimi. Art arda kırpıştırdım ve net görüş sağladığımda gözlerim bir pusulanın yolunu bulması ile cama çarptı. Her yerimde ağrı, her yerimde sızı vardı.
Baktım. Onu görmeyi bekledim. Telaşın izlerinde ailem vardı. Ata, Nazlı, Zerrin teyze, Haldun amca. O yoktu. Yine yoktu. Baktılar, uyandığımı gördüklerinden bir heyecan kapladı hepsinin yüzünü, bir rahatlama nidası döküldü dudaklarından. Gözyaşları şehri sele çevirdi. Harelerim nemlendi.
Duydum seslerini, seslenişleri. Kaç gün daha geçmişti? Cehennemi tadalı kaç şafak sökmüştü de beni beklemişlerdi?
Gözlerinde beliren umudu gördüm, hepsi sildi gözyaşlarını beyaz önlüklü doktor görüş alanıma girdiğinde odanın kapısı açıldı. Girdiler içeri, hepsi kapının önünde kaldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DİLRUBÂ
Acción"Yanlış yerdesin öğretmen hanım." hayal kırıklığı ruhumu parçalıyordu, lakin dinmiyordu belki de son kez akıtıyordu gözyaşını Ahu. "Yolun ben değilim, olmak istediğin yer yanım değil. Orası zaten birisine aitken, çıkmaz sokaklarda kayboluyorsun." ...