BÖLÜM 87: "KAÇAK GÜLÜŞLER"

10.2K 495 235
                                    

Ne şah, ne padişah.

Yüzümdeki memnuniyetsiz ifade ile sertçe bıraktım süpürgeyi yere. Harelerim kısılmış, burnum kırışırken dudaklarımda söylensem ardından belirecek o kıvrılma oluşmuştu. Bir elim belime giderken baktım haline. Yerde uzanıyordu boylu boyunca. Dün gece eline tutuşturduğum pikeyi altına sermiş ancak dönüp durmaktan kırışmışken yastığı koltuğun üzerine bırakmış sert zeminde yatıyordu. Üzülüyor muydum bu haline? Belki. Umurumda mı? Katiyen hayır.

Çehresindeki huzursuz ifade rahat bir uyku çekemediğinin aşinasını taşıyordu. İki büklüm kalmış belki de gece boyu kafasını, elini, kolunu her yerini cam sehpanın köşelerine çarpmıştı. Çünkü vücudunda ufacık kızarıklıklar oluşmuş şimdi yüz üstü uzanır hali ile sırtı inip kalkıyordu. Aldanmadım. Umurumda da olmadı. Süpürgenin fişini çekerek kapının yanındaki prize taktığımda yüksek ses beni dahi irkiltmiş kavradığımda ucunu düzelterek aheste aheste parkeleri süpürmeye başlamıştım. Göz ucuyla baktım Cesur'a, kaşları hafifçe çatıldı. Kirpikleri gölge misali kusursuz tenine düşerken gözlerini kırpıştırdı. Hızla döndüm önüme. Süpürgenin ucunu televizyon konsolunun alt kısımlarına, orta sehpanın ayaklarına, koltuklara vura vura yapmaya başladım. Çıkan sesin haddi hesabı olmazken biraz daha vurduğumda Cesur ufak ufak söylenmeye başlamış, kaşları daha derinden çatılırken başını yerden kaldırarak bana bakmıştı.

"Ahu ne yapıyorsun sabah sabah?" sessizliğimi koruduğumda hırsla süpürgenin ucunu bacağına vurarak süpürmeye çalıştım. "Ahu," dedi yerden kalkmaya çalışarak süpürgeden kaçtığında. "yavrum sabahın altısında ne süpürgesi?" gözlerini dahi açamıyordu.

"Kalk oradan süpürüyorum." bir kez daha vurdum, bu kez kalçasına.

"Ahu," yere serdiği örtüyü almaya çalıştığında süpürgenin ucuyla tutmuş makineye çektiğimde söylenerek kendisine çekmişti. Ve bu kez yeniden bacağına vurdum, hızla kalktı yerden. Gülme isteği gezinse de gizleyerek daha hızlı süpürmeye başladığımda ayaklarına vurmuş canı yanmış olmalı ki kaçtığında bu kez dudaklarımın kıvrılmasına mani olamamıştım. "rüyanda mı gördün niye uyanıksın sen bu saatte?" koltuğun üzerine bıraktı kendisini, gözlerini ovuşturarak esnemesini küçük bir halde sunduğunda yere değen ayaklarına daha sert vurdum süpürgenin ucu ile ve bu kez biraz canı yanmış olabilirdi. "Ahu!" ayaklarını kaldırdı, sanki orada toz varmış gibi epeyce oyalandığımda bu kez yan dönerek koltuğa uzandı. Duraksadım, yüzüm yeniden buruşurken süpürgenin ucunu çıkarmış sehpaya bıraktığımda koltuğun üzerini süpürmeye başlamıştım. Elbette onun uzandığı koltuğu. Daha güçlü bastırarak başının altındaki yastığı çektiğimde kulağının dibine getirerek sürdüm fırçayı. Sabır dilercesine bir soluk dudaklarından kaçarken bileğimden tuttu hızla. "Güzelim ne yapıyorsun?" cevap vermedim, bileğimi parmakları arasından kurtarmaya çalıştığımda bir işe yaramamıştı.

"Elimi bırak." bir kez daha çektim, ne diye gülüyordu şimdi.

"Beni mi yıldırmaya çalışıyorsun?" duruşumu bozmadan çenemi hafifçe havaya kaldırdığımda baktım ona göz ucuyla.

"Ne münasebet?" bu kez de kurtulamadım elinden. "Pislenmiş ev, mikropları temizliyorum." kaşları havalandı.

"Mikroplar benim uzandığım yerde mi?" belki.

"Evet. Elimi bırak işim var." bileğimi bırakmadan bir çırpıda kendisine çektiğinde eli belimi bulmuş üzerine düşürdüğünde ise kendimi geri çekmeye çalışmıştım. "Cesur! Dokunmak yok." yan döndü, bedenimi koltuk ve kendisi arasına sıkıştırdığında kollarım aramızda sıkışmış iri kıyım bedeni neredeyse üzerime çıkmıştı.

DİLRUBÂHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin