Zümrüt Ahu Atasoy & Cesur Arslan Karaalp
Derin bir soluk.
Dudaklarım arasından kaçan o küçük buhar, fütursuzca cama dağıldı, bir buğu oluşturmaktan kaçınmazken harelerimin iliştiği ufak kar taneleri usul usul kondu birikintilerin üzerine. Peş peşe takip ettiler birbirlerini. Sıcak sobanın hissiyatı dahi harelerimdeki manzaradan üşümemi engelleyemezken bedenimde kontrol edemediğim bir titreme baş gösterdi. Göğsümde bağlı kollarım sıkılaşmış, omuzlarım bir an için içe dönmüştü. Dudaklarım arasından kaçan soluğum, bir kez daha camda izini bıraktı.
"Öğretmenim." o çocuksu sese çevrildi başım, Elif. Elinde tuttuğu resmi büyük bir hevesle bana uzatıyordu. Yüzümde gizleyemediğim bir gülümseme oluştu. Hepsine baktığımda yer edinen bir ifadeydi, benden gitmesi beklenemezdi.
"Ver bakalım." kollarımı göğsümden çözdüğüm vakit aldım elinden resmini, epey bir uğraş verdiği, her renkten boyasını kullandığın resim dudaklarımdaki gülümsemeyi daha da büyüttü. Küçük bir ev, ona eşlik rengârenk çiçekler, kocaman, gerçekten kocaman bir güneş ve yanında dalgalar halinde yer edinen masmavi bulutlar. Bunlar ile yetinmemiş, evin iki parmak uzağından sayfanın sonuna kadar bir dere çizmişti, yanında meyve veren, sanırım kirazdı, ağaçlar ve küçük küçük birçok çiçek. "Elif, bu çok güzel çiçeğim." gülümsedi, o da benimle birlikte resmine bakarken, parmaklarım örgülü saçlarına gitmiş usulca okşamıştım. Saçlarına dokunduğumda her daim tiklenir ve boynunu eğer, omuzları yukarı çıkardı. Yine yaptı. Küçük gülüşüm dudaklarımdan kaçarken o da gülmüştü. "Ben de kalsa olur mu? Bunu senin için hazırladığım dosyaya koymak istiyorum." hevesle salladı başını, benim için yaptığı birçok şeyi saklardım, ve bundan delicesine mutlu olurdu, suretinde yine o ifade belirdi. Ufak bir hayranlık, ve sıcak bir tebessüm.
"Olur öğretmenim, hem ben bir sürü daha çizeceğim sen evinin duvarlarına as tamam mı?" bir kez daha okşadım örgülü saçlarının ucunu, elimdeki resmini siyah kapaklı dosyama koyduğumda, "Olur, ama bu sefer parkta oynayan çocuklar çiz. Hatta, bizi çiz." dedim onun çocuksu hevesi ile yarışacak bir tonda.
"Eve gidince hepsini yapacağım, yarın da sana küçük bir hediye daha getireceğim." ellerini birbirine çarptığında koşar adım, neşesi tüm sınıfa yayılırken sırasına ilerledi. Bastıramadım gülümsememi, bu halleri beni keyiflendiriyordu.
"Öğretmenim," dedi Murat en arka sıradan onu duymam adına biraz sesini yükselttiğinde. Gözlerim ona çevrildiğinde de ekledi. "ödev vermediniz." hoşnuttu, çünkü zil çalacaktı.
"Öyle mi?" dedim, üzülmüş bir edayla. "Ee çıkarın o zaman not defterlerinizi, hemen vereyim bir tane." gözleri büyüdü, söylediklerimin aksine boya kalemlerini gelişi güzel çantasına attığında fermuarını çekmiş, ellerini masaya koyarak oturmuştu yerine.
"Ben eşyalarımı topladım, yazamam." her daim böyleydi. Ödev vermemden hoşlanmaz, unuttuğumu sandığında ise zile bir dakika kala sanki kendisini ayarlamış gibi, öğretmenim ödev vermediniz, der ve kaçıp giderdi.
"Bugün kitap okuyun, ama yarın bana anlatacaksınız anlaştık mı?" masamdaki birkaç evrak düzenlemesini eve gidince yapmayı aklıma not ederek hepsini dosyama koyduğumda sandalyeme astığım kaşe kabanımı üzerime geçirmiş, atkımı bir tur boynuma dolamıştım.
"Tamam! Ben Pamuk Prensesi okuyacağım." dedi, Erva hevesle.
"Ben de Pinokya." dedi, Elif.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DİLRUBÂ
Acción"Yanlış yerdesin öğretmen hanım." hayal kırıklığı ruhumu parçalıyordu, lakin dinmiyordu belki de son kez akıtıyordu gözyaşını Ahu. "Yolun ben değilim, olmak istediğin yer yanım değil. Orası zaten birisine aitken, çıkmaz sokaklarda kayboluyorsun." ...