En güzel anlara bir kadeh kaldıralım.
Koşmaktan bacaklarım hissizleşmiş, tüm kemiklerim bedenimin hükmünü ele almış gibi acı ile sızılar bahşetmişti. Zihnimde bir buğu, kaybettiğim yolumu bulmaya çalışıyordum. Kendimden geçtiğim onca gecenin hesabını yaşlarım eşliğinde küçük Ahu'ya vermeye çalışıyordum. Ağlıyordu benim gibi, canı yanıyordu, hiç olmaması gereken o umutlar birer birer filizlenmeye başlıyordu. Göz bebeklerimin önünde alacakaranlığın bıraktığı hissiyat ile dudaklarımın titremesine anılar eşlik ediyordu.
Darmadağınıktım, beni özetleyecek kelime buydu. Aksi yoktu, dahası mühürlenmiş onlarca kelime ile derin ve dipsiz bir kuyuya gömülmüştü. İyi değildim, hiçbir zamanda olmayacaktım. Yolumu kaybettiğimin farkındaydım ancak yerden kalkacak güce sahip değildim, kendimi yeniden umutlar vadederken bulmaktan çok uzaktım.
Yitip giden benliğim ile göğsümdeki boşluk hissiyatı boğazımda bir düğüm barındırıyordu. Bir hıçkırık firar etse yeniden o kıpkırmızı olmuş dudaklarım arasından, gece bile bana ağlar, onlarca şafak için bu karanlıkta saçlarımı okşardı. Bir kez çevirsem göz bebeklerimi önümdeki bu matemin üzerine, benliğimi kaybetmem kaçınılmaz olacaktı.
Kimse yoktu, kimsem yoktu.
Bir başımaydım. Yine bir başıma kalmıştım. Bu sefer ben istediğim içindi, bu sefer kendim için yapmıştım bunu. Dünün yıkımı ile atlatmıştım her birini, saatlerdir susmayan telefonumu yerle bir etmek içimde dinmeyen yangının beni her seferinde küle çevirmesindendi. Alev alevdi benliğim, ruhum ızdıraplar ile dolu, bir kez gün yüzü görmeyen düşlerim ile diz kapaklarımın üzerine kapaklanmıştım.
Varlığımı tüm şehirlerden silmekti niyetim, onca acı, onca gözyaşı, onca bekleyiş şimdi hiç olmuştu. Ben gibi bu mahvoluş ile küçük Ahu bir kez daha üzülmüştü. Onun iyi olmasıydı tek isteğim, yapamamıştım. Bir kez daha onu da hayal kırıklığına uğratmıştım.
İnancımı kaybettiğim o yerdeydim. Bir kez bile gelemediğim, adımlarımın hep kördüğüm olduğu, ama varlığını hep bildiğim o uçurumun eşiğindeydim. Gece kapkaranlık, gökyüzü en koyu halini takınmış gibi bana eşlik ediyordu. Rüzgarın tenimde bıraktığı can yakıcı izler ile bacaklarımın sızısına aldanmadan sarkıttım uçurumun diğer ucuna. Buraya kadar gelen deniz suyunun damlacıkları yüzümde kurumayan yaşlara eşlik ediyordu.
Saçlarım özgürlüğüne kavuşmuş gibi savruluyordu yaralı küçük kıza eşlik ederek. Şimdi onca günün, onca yılın ağıtını dilimden dökmekti niyetim, ancak düğümlenmişti her bir hissim. Ne yaparsam iyi olurdum bilemeden kaçıp gelmiştim buraya. Kim bilecekti yerimi, kim bulacaktı beni?
Uzaktım her birine, kaçıp kurtarmıştım kendimi. Beni inandırmaya çalıştıkları yalana aldanmamak için hepsinden vazgeçmiştim. Acılarım çoktu, içimde solan kardelen çiçeklerine ne bir damla su verilmiş, ne de bir kez güneşin yakıcı hissini tatmıştı. Bu yüzdendi ben gibi soluşu, bu yüzdendi ben gibi mahvoluşu. Yaprakları kurumuştu, toprağı sertleşmiş, bir kez olsun okşanmaya muhtaç kalmıştı. Öyle de kaldı.
Uçurumun eşiğindeydim. Kendimi onlarca kez kaybettiğim, ilk kez özgür hissedip her hissimi önümdeki çağlayan denize akıttığım o yerdeydim. Gidecek bir yerim yoktu, artık gidecek kimsem yoktu. Başka bir şehirdeydim, beni bıraktıkları yerden çok uzaktaydım. Onlarca arayışa, onlarca kayboluşa aldanmadan kendimi buraya atmıştım. Beni bekliyormuş gibiydi bu şehir, bu uçurum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DİLRUBÂ
Ação"Yanlış yerdesin öğretmen hanım." hayal kırıklığı ruhumu parçalıyordu, lakin dinmiyordu belki de son kez akıtıyordu gözyaşını Ahu. "Yolun ben değilim, olmak istediğin yer yanım değil. Orası zaten birisine aitken, çıkmaz sokaklarda kayboluyorsun." ...