El gibi.
Bir mağlubiyet derler aşk için, oysa gönül ermişse toprağına bir çaresi yoktur çiçeği yaşatmak için. Bir mağlubiyetmiş aşk, yeri gelir gülüşüne, yeri gelir alıp götürdüklerine yenilirsin. Bir mağlubiyetmiş aşk, ait olduğun yerde gün gelir el gibi hissedersin.
Hayal kırıklığıymış. Gönül ağlarken dudaklarında beliren tebessümün bir daha doğmamak için çırpınışıymış. Bazen bir damla gözyaşı, bazen susup da uçurumun kenarında sessizce içine attığın çığlıklarmış.
Acıymış. Sevgi eğer bu kadar acıtıyorsa aptalmış insanoğlu. Sevgi iyi hissettirirmiş, belki de biz alışkın olmadığımızdan bilemedik. Meğerse sessiz bir geceymiş halim, haberim yokmuş harelerimden süzülen gözyaşlarından. Kaybolduğunu hissedince insan çekiliyormuş bir kenara, oturuyormuş o soğuk taşa, çekiyormuş dizlerini göğsüne, başını yaslayıp da bir duvara.
Titrek bir soluk kaçtı dudaklarımdan, belki de hiçbir zaman bu kadar yorgun hissetmedim kendimi. Belki de gece hiç bu kadar ağlamadı süzülmezken gözyaşları. Cama çarpıp çırpın der gibiydi, tutma içinde akıt zehri der gibi sesini duyurmak istedi. Lakin olmadı, elimde fotoğrafı, yatağın kenarında oturup da bakıyordum her birisine. Akmadı gözyaşı, kaldı harelerimde, benim yerime gökyüzü akıttı acımı. Buz kesmişti bedenim, ellerim, ruhum, gönlüm. Üşüyordum, ancak bir çözümü yokmuş gibi kaburgalarımın altında yanıyordum. İnsan çaresiz hisseder, hani kolu kanadı kırık gibi siner ya bir köşeye sessizce. Öyleydi halim. Buğulu gözlerimin ardında seçebildiğim kadarı ile izledim onları. Gülümsemelerini, sıcacık aile hislerini yansıtan bu fotoğraf karesini, ve onu.
Bir şey hissedemiyor muydum, yoksa hislerimde mi boğuluyordum bilmiyorum. Bir kargaşa vardı içimde, koşup kaçmak istediğim, yapamadığım, daha da yerime sindiğim. El gibi hissettiğim.
Fazlaydım sanırım. Bu odaya, bu eve, bu şehre, bu geceye, o gönüle.
Eksiktim. Yarımdım, kırgındım. Ama en çokta üzgündüm, onu böyle gördüğüm için, bize yazık etmeyiz diye düşünürken paramparça olacağımızı hissettiğim için. Kırık camların üzerinde yürümek gibiydi, başka yol yoktu, yolum oydu, ama can yakıyordu. Bir elvedaya sığdırsam bizi, kardelenler solar mıydı bilmiyorum. Bir veda, bizi bitirir miydi bilmiyorum.
Dağılmıştı. Oysa ellerimin arasında o fotoğrafta gülümsüyordu. Lale'yi, birkaç dakika önce başımı yaslayıp gülümsediğim, dans ederken ağladığım göğsüne yaslamıştı. O da gülümsüyordu. Güzel bir kadındı, çok güzeldi. Siyah saçları, kuzguni gözlerindeki parıltısı, kusursuz çehresi, pembemsi dudakları. Ona aitmiş gibi duruyordu, ikisi... baktığınızda birbirine ait olduğunu düşündüğünüz insanlar olur ya, tıpkı öyleydi.
Dudaklarımda kırgın bir tebessüm belirdi. Mert. Çok tatlı bir bebekti. Tıpkı babasını andırıyordu. Küçük tel tel saçları, kahverengiye çalan koyu gözleri, küçücük burnu, kızarık dudakları ve pembe yanakları ile her şeyden habersiz kameraya onlar gibi gülümsüyordu. Cesur sıkıca sarılıyordu ikisine de, bırakmak istemez gibi. Gözlerinin içi gülüyordu, mutluydu. Zamanla oraya da pus düşmüş belli ki. Arkalarında bebe mavisi, beyaz karışımı oyuncaklarla kaplı bir duvar kağıdı vardı, köşeden belli olan oymalı beyaz beşik, üzerindeki bebek battaniyesi, Mert'e ait bir şifonyer ile bebek odasıydı.
Sesimin titreyeceğini biliyordum, lakin dudaklarımda Mert'e bakarken oluşan gülümsemenin altına gizledim o hüznü, gözyaşını. Camın önünde tekli koltukta öylece oturuyordu Cesur. Odayı bir tek loş ışık aydınlatıyordu ancak seçebiliyordum onu. Bakışları yerde, solukları yavaş, ve parça parçaydı. "Güzel bir kadınmış." usulca gözleri kapandı, çenesi gerildi. Sesimdeki titreklik dinmedi. Lale bakarken göğsümü acıtıyordu, üşüdüğümü hissediyordum. "Mert," dudaklarım titredi, burnumun ucu öyle bir sızladı ki küçücük bebeğin bu dünyadan acıyla yitip gittiğini düşünmek istemedim. "sana benziyor." damla sızdı, yapamadım, tutamadım onu. Yanağımdan kayarak düştü fotoğrafa, sildim hızla. "Aile gibi duruyorsunuz." karnıma bıçaklar saplanıyordu, elim çarşafı sıkarken buz kesmişti biraz daha güç uygulasam ben gibi kırılıp gidecekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DİLRUBÂ
Acción"Yanlış yerdesin öğretmen hanım." hayal kırıklığı ruhumu parçalıyordu, lakin dinmiyordu belki de son kez akıtıyordu gözyaşını Ahu. "Yolun ben değilim, olmak istediğin yer yanım değil. Orası zaten birisine aitken, çıkmaz sokaklarda kayboluyorsun." ...