Yanıyor, yanıyorum.
"Ahu teyze! Ahu teyze!" başımı yastığın altına daha çok gömerek yumdum gözlerimi. Melek yatakta zıplamaya devam ederken bedenim sarsılıyordu ancak başımı kaldıracak halim yoktu.
"Melek, Ahu teyzeni rahat bırakır mısın?" Nazlı, sanırım kapı eşiğinden buraya bakıyordu. Sesi eğlenircesine çıksa da Melek'e hafifçe kızdığına dair izler de barındırıyordu.
"Hayır, kalksın. Cesur amcam bekliyor onu." gözlerim aralandı, başımı yastığın altından çıkardığımda yüzüme dağılan saçlarımı çekemeden puslu gözlerim ile ağırca yutkunarak kapıya omuzunu yaslamış, kollarını göğsünde kavuşturan Nazlı'ya baktım.
"Cesur mu geldi?" heyecanlanmıştım, ve karnım kasılmıştı.
"Bahçede, annemler ile kahvaltı masasındalar." şimdi gözlerim önüme düşecekti. Neden gelmişti ki? Hani işleri vardı, niye geldi ki?
"Kalk hadi, seni bir yere götürecekmiş." hayır, kesinlikle hayır. Yüzüne bakamazdım. Dün, ah siktir dün... Başım yastığa gömüldü, Nazlı'nın güldüğüne dair sesler işitebiliyordum. Aşağıya inemezdim.
"Ahu uyuyor de, başı ağrıyormuş bugün biraz dinlenecekmiş de." sesim, yüzüm yastığa yaslı olduğu için olağanca boğuk çıkıyordu ve ben dahi ne dediğimi anlayamazken Nazlı'nın kaşlarının çatıldığına emindim.
"Neden kaçıyorsun?" kaçmıyordum, yani kaçmıyordum herhalde.
"Çünkü," heyecanlı sesi koca evde yankılandı.
"Ay yoksa!" gözlerimi daha sıkı yumdum. "Melek sen in annecim aşağıya, Cesur amcana Ahu teyzem birazdan geliyormuş de." Melek yatakta zıplamaya bir son verdiğinde yataktan yavaşça inmiş ve koca evde, Cesur amca, Cesur amca diye bağırarak merdivenlerden inmeye başlamıştı.
"Kalk bakayım çabuk." katiyen olmaz. "Ahu." üzerimdeki örtüyü çekerek açık camdan giren yaz esintisinin çıplak bacaklarıma çarpmasına neden oldu, yatakta sırt üstü dönerek tek elimi karnıma koyduğumda Nazlı başıma dikilmiş, yüzüme gelen saçlarımı kenara çekmişti. "Anlat hadi." ne anlatacaktım, asla anlatamazdım.
"Bir şey yok," dedim yatakta yuvarlanarak ona döndüğümde, yanıma oturmuştu.
"Var, gözlerin parlıyor. Kesin aranızda bir şey oldu ve utanıyorsun." gözlerimi kapattım, dişlerim birbirine kenetlendiğinde sıcak gülüşü odada yankılandı. "Yakınlaştınız mı?" yakınlaşmak, sanırım.
"Sussana." harelerim titredi, zihnim o anlara gitmiş yeniden yaşıyormuşum gibi kasıklarım sızlamıştı.
"Susmam, vallahi susmam anlat hadi ne oldu. Seni öptü di mi?" öpmek, biz onu epey ilerletmiştik. "Ay!" dedi çığlık atarcasına, irkilerek geri çekildim, ani tepkileri beni korkutuyordu. "Kız yoksa." gözlerim büyüdü.
"Yuh!" dedim kaba bir tabirle, sakinlemiş gibi soluk verdi. "O kadar da değil, yakınlaştık biraz. Hem sen kızının peşinden gitsene." cıkladı.
"Kalk, giyin bakayım güzelce." kolumu tuttuğunda yataktan kalkmış beni de peşinden çekiştirmişti. "Yeni duş almışsın belli," gülüyordu. "şu yeni aldığımız elbiseyi giy." çıplak ayaklarımı soğuk parkeye yasladığımda kendimi bir kez daha sırt üstü bırakmıştım. Nazlı bana bu kez aldanmazken beyaz altı kapaklı dolabın aynalı kısmını açtığında askılıktaki elbiselerde gezinmişti. Sanki aradığını bulmuş gibi beyaz ince askılı bir elbiseyi yüzüme fırlattı. Yumuşak kumaş tenimi yalarken şifonyerin ikinci çekmecesinden daha üzerinde etiketleri duran dantelli bir iç çamaşır takımı çıkardığında onu da üzerime atmıştı. "Giy bunları." elbiseyi kenara çekerek yüzüme attığı sütyene baktım. Göğüs kısmı dantelliydi, ve öylesine ince bir kumaş vardı ki, giymesem daha kapalı olurdum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DİLRUBÂ
Action"Yanlış yerdesin öğretmen hanım." hayal kırıklığı ruhumu parçalıyordu, lakin dinmiyordu belki de son kez akıtıyordu gözyaşını Ahu. "Yolun ben değilim, olmak istediğin yer yanım değil. Orası zaten birisine aitken, çıkmaz sokaklarda kayboluyorsun." ...